Serhat Seferoğlu

Tarih: 23.04.2015 02:22

Pembe Kol

Facebook Twitter Linked-in

1980 Darbesinin yapıldığı günlerinde Gemlik İmam Hatip Lisesi Müdürlüğünü vekâleten yürütmekteydim. Asaletimin onaylanması için gereken yapılmıştı ama tabi bu ortamda İslam?ı referans edinmiş kişiler için bu mümkün olamazdı. Bir bayram günü kurbanımı okul bahçesinde kestim, derisini de orada, okula bırakarak evime gitmiştim. İkindi Namazı için Çarşı Camiine geldiğimde Hasan Hoca?nın tutuklandığını öğrendim. Elleri bir suçlu gibi kelepçelenerek götürülmüş. Hasan Hoca Çarşı Camiinde uzun zaman görev yapan değerli bir İmam Hatibimizdi aynı zamanda da kuvvetli bir HÂFIZ. Hâfız canlı- yürüyen Kuran demektir. Bana dünyanın bütün üniversitelerinin diplomasını mı istersin, Hâfız olmak mı deseler ben Hâfızlığı tercih ederim. Bayram Tatili bitince randevu alarak Kaymakamlık makamına gittim. Kaymakamın yanında Orhan Paşa da vardı. Kaymakam Bey?e okulumun genel durumunu, kaç m2 arsa üzerine kaç kat, kaç sınıf, oda ve müştemilattan oluştuğunu anlattıktan sonra yut binası hakkında da gerekli bilgileri verdim ve dedim ki ? bu büyük külliyenin yapımında devletin bir kuruşu yoktur. Bu binalar vatandaşların yardımları ve kurban derileri paraları ile yapıldı. O nâhoş kokulu kurban derilerini sırtında taşıyarak bu okulu  Hasan Hoca yaptırdı ve siz de onu tutuklattınız, oysa onun taltif edilmesi hatta isminin o okula verilmesi gerekirdi. Buraya onu serbest bıraktırın diye gelmedim ve fakat şunun için geldim ki: Gemlik?in dâhilinde ve köylerinde okulum adına bu bayramda tek bir deri toplanmamış, tek bir deri toplama görevlisi yoktur. Peki okul bahçesinden alınan 45 deri neyin nesidir derseniz, Gemlikli insanlar okulun yapımına başlandığı yıldan yani on bir yıldan beri buraya kurban  derilerini vermektedirler, o deriler işte bu alışkanlığın sonucu olarak vatandaşın kendilerinin getirip bıraktıkları derilerdir dedim ve daha bunun gibi birçok hususu uzun uzun izah ettim. Bu durumu Hasan Hoca?ya söyleyerek onu rahatlatmak için ertesi gün de Bursa Emniyet Müdürlüğüne gittim ama hocayla görüşmek ne mümkün. Değil görüşüp, konuşmak uzaktan göremiyorsunuz bile. Söyleyeceklerinizi ancak bir kağıda yazarak iletişim kurabiliyorsunuz.(Polisler demek istemiyorum çünkü onları seviyorum, görevliler diyelim) görevlilerden sorularınıza doğru düzgün cevap almak, bir güler yüz görmek, dakikalarca ayakta bekleseniz dahi ? buyurun şöyle oturun? gibi bir yaklaşım görmek mümkün değildi. (Haa şunu da söylemeliyim ki! değerli Kaymakamımız F. Ölmez Bey?in benden aldığı bilgiler doğrultusunda güzel bir yazısı sonucu Hasan Hoca o hafta içerisinde serbest bırakılmıştı.) Birkaç gün önce pasaportumu yeniletmek veya vize ettirmek için yine aynı Bursa Emniyet Müdürlüğüne gittim. Pasaport bölümü epeyce kalabalıktı. Girişte bir bayan polis memuru güler yüzle sizi karşılıyor, hangi evrakları nereden alacağınızı, çektireceğiniz fotoğrafın nasıl olacağını ve başka gerekli bilgileri size veriyor, dışarıdaki işlerinizi bitirip geldiğinizde yine aynı memure sıra numaranızı elinize veriyor ve hatta oturup bekleyeceğiniz yeri bile gösteriyor. İşlerinizi yapan diğer polisler de yine öyle. Dikkat ettim hepsinin konuşmaları ( efradını câmi, ağyarını mani )  yani lüzumsuz bir söz yok, icab ettiği kadar var. Sorunuza cevap aldıktan sonra ikinci bir soru sorma ihtiyacı duymuyorsunuz. Bir zamanlar karakolları pembeye boyayıp burası artık karakol değil pembe koldur derlerdi. Bir karakolun boya ile değil zihniyetle, zihniyet değişikliği ile pembe olabileceği tabi ki o zaman da biliniyordur ama demek ki ancak sıra gelmiş ve fikri olgunluk ancak oluşmuş. Bu vesile ile Emniyet mensuplarına sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Haftaya buluşmak umut ve dileği ile.   osman kahveci
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —