Murat Kocamış


Kendi toprağında esareti yaşayan Filistin halkı…

Kendi toprağında esareti yaşayan Filistin halkı…


Kendi toprağında esareti yaşayan Filistin halkı…

    Filistin denince esaret, işgal, zulüm, acı ve  göz  yaşı gelir insanın aklına Filistin topraklarında yaşanan bu sıkıntıların başlangıcı 1896 yılında gazeteci Theodor Hezi Der Judensttaat “ Yahudi Devleti” adlı bir kitap yayınlamasıyla . 1897 de yapılan birinci Siyonizm kongresinde bu kitaptaki  fikirler tartışıp Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması ve Dünya Siyonizm teşkilatının bu amaca yönelik faaliyete geçmesi planlandı.  Siyonistler  Filistin’e yönelik planlamalarını yaptığı dönem  Osmanlı toprağı olan Filistin’e 1897 döneminden önce  az sayıda da olsa Yahudi vardı.  Sessiz ve sakin bir şekilde Araplarla birlikte yaşadılar 1915 yılında sonra başlayan çoğunluğu doğu avrupadan gelen 40 bin kişilik göçle sayı yükselmeye başladı. Arapların  Osmanlı idaresinde son vermesiyle İngiltere’nin bölgeyi işgaliyle İngiliz dışişleri bakanının Siyonist liderlere gönderdiği mektupta ayrı Yahudi  vatanını kurulmalı sözü vardı. 1922 yılında İngiltere’nin yapmış olduğu nüfuz sayımında 750 bin  olan Filistin nüfuzunun yüzde 11’inin Yahudilerden oluştuğunu bu nüfuzun hızla artacağını da belirtiyorlardı. Hızla arttırılmaya çalışılan Yahudi nüfuz Araplar arasında huzursuzluğun artmasına sebep olmuştu  ve 133 yahudi Araplar tarafından öldürülünce işgalci İngiliz polisi tarafından 100’ün  üzerinde Filistinliyi öldürerek çatışmanın dozunu ve nihai hedefe ulaşmanın aracı elde edilmeye başlanıldı.  Filistin’i  1920 den itibaren idare eden İngiltere Arap, Siyonist  sorununu 1947 de birleşmiş milletlere taşıyarak bölgedeki şiddetinde yükselmesinin önünü açmış oldu. 14 mayıs 1948 de ilk Yahudi devleti Tel Aviv’de kuruldu İngilizlerde  Yahudi devletinin  kuruluşunun ertesi gün  bölgeyi terk etti.  Filistinliler de 15 mayısı felaket günü olarak anarlar.  Filistin ve  İsrail arasında 1964 yılına kadar bir çok kanlı olay veya savaş oldu, bu hadiselerden bu gün ki gibi Müslüman ve  Arap devletleri hep kendilerine pay çıkartma peşinde koştu.  1964 de Kudüs’te  Filistin Kurtuluş örgütünün kurulmasıyla beraber  Arap devletleri tarafından F.K.O  tanınmaya başladı gizli kurulmuş olan el fetih örgütünün İsrail’e yönelik  eylemleriyle ilgi çekiyordu 1969 da   Yasar Arafat Filistin Kurtuluş Örgütünün  başına geçmesiyle Arap devletlerinin kendilerine bağlı kalmasını istediği F.K.Ö,  Filistin halkının da  bağımsız bir örgüt olarak mücadelesini sürdürmesini istediği  Filistin Kurtuluş Örgütü  Yasar Arafat’ın liderliğiyle bağımsız bir çizgide  olmayı tercih etti. El Fetih örgütü İsraillilere yönelik çok etkili eylemler yaparken İsrail Mısır dahil bir çok yere de göz dikip halkı yerinden yurdundan etmeye devam etti.  İsrail’in bu vahşetine  Müslüman Arap devletleri duyarsız ve çaresiz yaklaşırken   Türkiye deki 1968 kuşağı devrimcileri Filistin halkıyla dayanışma için Filistin cephesinde savaşmaya gitmişlerdi . 12 mart Muhtırası sonrası idam edilen Deniz Gezmiş ve yoldaşları Filistin halkıyla dayanışmanın en güzel örneğini ortaya koyuyorlardı.   1974 yılında Yasar Arafat  ilk kez Birleşmiş Milletlere  katılırken savaşçı bir dilden ziyade barışçıl diplomatik çözümle Birleşmiş Milletlerde etkili olmuştu.  İsrail’de faşist sağcı görüşler çoğaldıkça sorun daha da  katmerleşerek devam etti . 1979 da Mısır Cumhurbaşkanı  Enver Sedat’ın İsrail’i tanıması şaşkınlığı yaşanırken   bir taraftan İsrail Lübnan’ı işgal ediyor hedefine adım adım ilerliyordu  değerli okurlar sürece baktığımızda bu güne kadar  İsrail’in  Filistin halkına yönelik zulüm, katliam,  işkence ve  sürgün politikalarına tanık olmaktayız. Filistin halkının da öz savunma hakkını kullandığına tanık olduk. İsrail’in hayali olan Yahudi devleti Filistin topraklarında kurulurken ezilen zulme uğrayan Filistin halkının yanında taraf olmalıyız. Filistin halkının da ezilen katliama uğrayan, yerinden yurdundan edilen katil Saddam tarafından Halepçe de kimyasal silah kullanılarak katledilen  5000 Halepçe’li  kürtün  anısına saygılı olup Kürt halkının yanında olmasını beklemek ve katil Saddam’ın heykelini Filistin’den kaldırmasını istemek de ezilen diğer halkaların beklentisidir.  İsrail Filistin sorunu emperyalistler tarafından her dönem   bir propaganda aracı olarak önümüze getiriliyor.  Son örneği Amerikan  başkanlık seçim sürecinin yaklaşması ve  Tramp’ın azil oylamasının yakınlaştığı bu dönem yüz yılın barış planı  projesi adı altında Filistin’i yok ediş projesini sadece Yahudi lobisi ve yanlılarına şirin görünmek için ortaya atılan bir plan olarak görmemeliyiz.  Tabi ki bu tür iki yüzlü politikalar karşısında Filistin halkıyla dayanışma içinde olmak gerekli.  Geçtiğimiz pazar günü İstanbul’da Saadet Partisi  büyük Kudüs mitingi düzenlendi.  Ana başlık ise yüzyılın zorbalığına karşı Kudüs için ayağa kalk, evet tüm anti emperyalistlerin Siyonizme  karşı ayağa kalkıp dur demesi gerekir. Pazar günkü mitingin  bir özelliği daha vardı. Tüm siyasi partilerin liderleri davetliydi lakin katılan lider sayısına baktığımızda mitingde milliyetçiler ve eski milli görüşçüleri göremedik.  Net tavır ve söylemleriyle safımızı kendi topraklarında ezilen, katledilen ,  sürgün edilen  mazlum halklardan yana koymalıyız. Acının, gözyaşının zulmün ve savaşın  son bulduğu  barış içinde halkların kardeşçe yaşadığı özgür bir dünya  temennisiyle dostça kalın.   

Yazımı Filistinli kızın cezaevine atılan  babasına yazdığı şiirle tamamlıyorum;

Baba! Diyorlar ki sen suçlusun.
Baba! Sen suçlu değilsin...
Baba! Neden tutukladılar seni?
Baba! Seni benden neden esirgediler?
Beni bir defa bile öpmeden,
Annemin gözyaşlarını silmeden.

Anne!
Her sabah yanaklarında gözyaşı görüyorum.
Filistin herşeye lâyık değil mi?
Hergün güneşe sesleniyorum...
Anne! Babamı birkez daha görebilecek miyim?
Yoksa, kıyamete kadar bir daha göremiyecek miyim?
Yoksa, annemin gözyaşları kıyamete kadar akacak mı?
Baba, neredesin!
Neredesin!

Baba, neredesin!
Neredesin!
Topraklarımız işgal ediliyor.