KABUL ETMEK GEREK BU TARIM İŞİ EN MÜHİM İŞ – 2
Toplumun ileri gidebileceğinin göstergelerinden biri, bir işi yapmakta sergileyeceği kararlılıktır.
Siyasal olarak parçalanmış ve kamplara bölünmüş toplumlarda,
Toplumun ortalama eğitim, kültür ve ahlak seviyesinden aşağı seviyedeki kişilerin yönettiği veya söz söyleyebildiği toplumlarda,
Yönetici seçimlerinin hemşeri, ahbap-çavuş, menfaat, rant, makam ve mevzi , bu bizdendir anlayışıyla gerçekleştiği toplum veya topluluklarda en başta söylediğim ‘toplumun ileri gitmekteki kararlılığı’ durumu ya büyük sıkıntılar atlatılarak gerçekleşir veya gerçekleşemez.
Bu noktadan yazı başlığında işaret ettiğim konuya geri dönmemiz gerekiyor.
Bahar aylarına girerken çarşı pazar fiyatları cep yakıyordu. Millet olarak gözü dikmiş, Antalya, Mersin ve Adana’dan gelecek erkenci sebze meyveleri bekliyorduk. Çünkü bu ürünler tarladan gelecek, sebze bollaşacak fiyatlar da düşecekti.
Öyle de oldu.
Zaten bize bizden başkasından fayda mı var?
Tarım politikaları ile geldiğimiz noktada bolluk içinde yokluk çekiyoruz; ki et, süt, peynir, sebze ve meyve fiyatları ortada.
Hükümet, ‘şubat ayında enflasyonu makul seviyeye çekeceğini' söylüyor lakin geçen kış yükselen fiyatlar bu kış neler olabileceğine dair kötü bir örnek olarak önümüzde duruyor.
Üstelik dış alıcıların, sera üreticilerimizin ürünlerini almak için 2,5 – 3 dolar gibi fiyatlardan ön anlaşmalar yaptıkları konuşuluyor.
Eğer bu fiyatlardan çiftçimiz (haklı olarak) ürünlerini satarsa, bu kış domatesi 45 – 60 liralara satın almamız işten bile değil.
Salatalık, patlıcan ve kabaktan bahsetmeye zaten gerek yok.
“Ne var, kışın yemeyiver yaz sebzelerini” diye hönkürüp, çemkiren niteliksiz güruh (böyle hönkürüp çemkirirken iğrenç görünüyor suratları) çıkar elbet.
Yemeyelim tabi; gelsin Elizabeth, Hans, İvan, Felipe, Danilo yesin; “ekonomi yönetememe, tarım politikası geliştirememe” gibi tamamen kendinden bağımsız sebeplerden (ki sandığa gidiyoruz) Ahmet, Emine, Ayla yiyip beslenemesin.
Ürettiğimiz domatesin en iyisini Vladimir, kara incirin ve kirazın en iyisini Elizabeth, soğanın en güzelini Angela yiyorsa; Türk yiyemiyorsa kimse kusura bakmasın bu durumda biz modern zaman sömürgesine doğru evrilmişiz demektir.
Parasını alıyoruz demeyin, hatırlatırım ‘eve lazım olan camiye haramdır!’ derler. Bir daha söylüyorum: Et, süt, sebze, meyve yemeyen çocuğun kafası çalışmaz; vatandaşını tam olarak besleyemeyen devletin geleceği yok olmaktır.
Bu sömürü düzeninden kurtulmanın yolu israfı kesmek, para harcanacaksa bunu teknoloji, endüstri ve tarım-hayvancılığı geliştirmek için harcamaktır. Eğer genel siyasette bu yönde çalışmalar yok ise veya bu yöndeki çalışmalar umut vermiyorsa; kişi, kuruluş veya kurumlar inisiyatif alarak bu işin üzerine düşmelidir.
Ben bu konuda, kurum ve kuruluşların tarım üzerine yapabileceklerine değinmek istiyorum.
Ata tohumları çoğaltılmalı, bu tohumlar ya da fideleri halka dağıtılarak bir “değerin” farkındalığı yaratılmalı ve bu farkındalık üzerinden ‘kamuoyu’ oluşturulmalı,
Tohum, fide, fidan, gübre ve tarım ilacı çiftçiye ücretsiz sağlanmalı, çiftçimize ürününün tümünü alma garantisi verilmeli; devlet tarafından sıkı ve sürekli denetlenen çiftçi kooperatifleri kurularak mahsul “girdi maliyeti” olmadan kooperatif halinden satılmalı,
Başarılabiliyorsa, yetiştirilen mahsul mümkün olduğu kadar taze olarak, geri kalanı işlenmiş bir şekilde tüketime sunularak, doğal yollarla üretilmiş sağlıklı ürünlerden oluşan bir pazar ve müşteri portföyü oluşturulmalı,
Tüm süreç sürdürülebilir bir hale getirilerek, yerelden başlayıp genele uzanan topyekûn bir hamle ve kalkınma için mücadeleye girişilmeli...
En nihayetinde de tohum bankaları kurulmalıdır, gelecek nesiller teminat altına alınmalıdır.
Tüm bu hayati zorunluluklardan dolayı tarım ve hayvancılığa çıkar veya gündelik politikalar üzerinden değil, yarınlarımız için yatırım yapan, AR-GE çalışmalarında bulunan kişi, kuruluş ve kurumlara köstek olunmamalıdır; bilakis bunlar desteklenmelidir. Çünkü yukarıda bahsettiklerim hayal değil. Bugün bizim ilçe belediyemiz de dahil olmak üzere başka bazı belediyelerde bu yönde başarılı çalışmalar yürütülüyor. Bazı belediyeler büyük ticari hacimlere de ulaşmış durumdalar. Bu tarihi misyon zamanın bir gerekliliğidir, kayıtsız kalmak evlatlarımıza ihanettir.