İMAM SÜLALESİNDEN AYŞEN GÜLER KANER, AİLESİNİ ANLATIYOR.
Haluk Kaner’in sevgili eşi Ayşen ile tanışmamız 1964 yılına dayanıyor. Altı yaşında Atatürk okulunda ilkokula başladık. Muazzez Fırat öğretmenimizdi. 5 yıl aynı öğretmende, aynı sınıfta eğitim gördük. İlkokul arkadaşlıkları unutulmaz. Anılar her zaman bizi birleştirdi.
Ayşen, Güler ailesinin kızı. Her ne kadar kökleri Küçük Kumla olsa da, burada doğmuş büyümüş, ailesi sevilen ve bilinen bir aile, ondan da kendi ailesini anlatmasını istedim.
Cuma günü kaldığımız yerden Ayşen’le devam edelim.
Bize aileni anlatır mısın?
Büyükbabama(Hüseyin Güler) çok çalışkan olduğu için Demirağ, sülaleye de ‘İmam sülalesi’ derlerdi.
Dedemler dört kardeş. İmam Ali köyde kalmış, Zeynel amca(Erdem Güler’in babası), Mehmet amca(Kadri-Erol-Hüseyin Güler’in babası), bir de baba tarafım Demirağlar.
Annemde babam da K. Kumla köyünden. Babam Mustafa Güler 1929’da Gemlik’te doğmuş.
Babamlar dört kardeş, Hakkı, Rıza, babam Mustafa, Kabakçı Kamile.
Hakkı amcam Sunğipek’te makine mühendisiydi. Rıza amcam Gemlik’in kadınlar Motorunu çalıştırdı. Saadet yengem ile birlikte işlettiler.
Kadri’nin babası İmam Mehmet ile benim büyükbabam Hüseyin hep beraber çalışmışlar. Mefruşat dükkânı ve bakkal dükkânları Mehmet amcamın iş yeri, büyükbabam motorculuk ve beden gücü ile çalışmış, para ortada birleşir aldıkları malları ortak alırlarmış.
Babam önce büyükbabam ile motorculuk yapmış, motoru babam kullanıyormuş, İstanbul’a zeytin, muşmula götürüyorlarmış. Sonra BP’ye girmiş. Mübetcel Özer’in eşi Ahmet Özer’in yanına. Sonra Galip Arı ile demir, çimento işi açmışlar, daha sonra ayrılıp Güler Ticaret olarak tek başına çalışmış.
Savaş zamanı Kumla’dan kaçarak Selimiye kışlasına gidiyor ve orada kalıyorlar. Kumla’yı Yunan yakmış, Çağlayanın olduğu yerde un değirmeni varmış. Anne tarafımınmış. Altınları kaçarken kemerlerine saklamışlar. Anneannemin babası varlıklıymış. Bazı emanet ettikleri altınları da yerinde bulamamışlar. Babamlar dönünce Gemlik’e yerleşmişler ama anne tarafım Kumla’ya dönmüş.
Annem Erdem Güler, köyde Kumla’da doğmuş, büyümüş. Annemi herkes Şehime diye tanırdı. Zaten köyde Abdullah dede yatırından dolayı kızlar Şehime, Halide, erkekler Abdullah adını alırdı.
O zamanlar kuyumcular köyleri dolaşırmış, elmas verirler, yerine zeytin alırlarmış. O nedenle köy gelinlerinde elmas gerdanlıklar çoktu.
Annem 1935 doğumlu, babamla 1954 yılında evleniyor. 1955 yılında Abdullah, 1958’de ben, 62’de kardeşim Adalet doğuyor. Babam 84 yaşlarında rahmetli oldu.
Evimiz Atatürk Okulunun karşısında ara sokaktaydı. Eski bir Rum eviydi. Altta bir oda, arkada zeytin havuzu vardı.
İlkokulu Atatürk Okulunda seninle birlikte Muazzez Fırat öğretmende okudum. Ortaokuldan sonra Lise1’de kız meslek lisesine geldim. Üniversiteyi kazandım. Eğitim Fakültesi Matematik bölümüne başladım fakat tam öğrenci olaylarının olduğu zamanlardı. Gözümün önünde bir öğrenci öldürüldü ve ailem de gitmeme izin vermedi, bende zaten etkisinden kurtulamadım.
Haluk Bey ile 1980 yılında evlendim. İki oğlumuz oldu. Benim ilk aşkım eşim. Hayatta başıma gelen en güzel şey çocuklarım.
Biz Balıkpazarı’nda büyüdük. Evimiz deniz kenarındaydı. Deniz kenarına sefalar kurardık. Raşiptan, yakan top oynardık. Sahile kilimler, yastıklar serilirdi annelerimiz otururdu. Geceleri ip atlarlardı. Bir bizim oradan, bir Ali Reisleri oradan sabaha karşı balıkçılar ağ çekerdi. Ritimli bir ses çıkarırlardı. Tencere, kap götürenlere balık verirlerdi. Annem teknelerde mısır koçanı ile çamaşır yıkardı. Çok yorulur bizi kollarına yatırır uyurdu. Biz de usulca kalkar, kollarının altına yastık koyar pencereden kaçar denize girerdik. İç çamaşırlarımızı vura vura kurutmaya çalışırdık fakat çamaşırların morarmış renginden anlardı. Büyükbabamın üvey annesi hacı anne yanımızda beklerdi, bize çok baktı.
Atatürk okulunun bahçesinden sinemadan gelen sesleri dinlerdik. Köye anneanneme giderdik. O kadar alışmışım ki, ot kokusu, deniz kokusunu duymazsam, denizden ayrı bir yerde yaşayamam.
Deli Fevzi vardı. Hastane bahçesine yol kenarına kulübe yaptılar(Atatürk okulunun karşısı dispanserdi). Annem yemek gönderirdi, götürür taslarını yıkardım. Ağzından salyalar akardı ama hiç kimsesi yoktu acırdım. Bir tanıdık onu hamama götürür yıkardı.
Köşede Mumuş’un ayakkabı tamir ettiği bir yer vardı. Ayakkabıcı Selahattin, Sobacı Cengiz, Muhterem teyzenin eşi Mehmet amcalar, Makbule abla, Çolak Selahattin, Galip Özel’in babası Kemal amca, horoz şekerciler, Didar- Bidarlar, terzi, balıkçı Fehim, kolanın Yüceller, Eyüp Korkusuz’un eşi Mürşüde ablalar, bu kişiler kimi lakapları ile tanınırdı, mahallemizin insanlarıydı. Bizim mahallede her türlü insan vardı.
Zeynel amcam, Atatürk okulunun bahçesine salıncaklar, tahteravalliler kurardı, eski Belediyenin orada züccaciye satardı, yengem Makbule abla, Erdem onun oğlu, Tamer dalgıçlık yapıyor, Tanju rahmetli oldu, kızı Tülin Güler. Zeynel amcam Kumla’dan Gemlik’e, Gemlik’ten Kumla’ya yolcu taşırdı. Hatta Kumlalıların “Zeynel’in sandalında dak daklarım kaldı” sözü baya dillendirilmiş, yazılmıştı. Eskiden takunyalar giyerlerdi. Gelirler babaannemin evinde kalırlardı.
Rıza amcam da Saadet yengemle birlikte Gemlik’in kadınlar motorunu çalıştırırdı. Sabah 10’da gider, iki kez yolcu götürürlerdi. Bizde çok kez onunla birlikte giderdik. Midye toplar, midyeleri paslı tenekelerle pişirirdik.
Sevgili arkadaşlarım Ayşen ve Haluk; beni, değerli öğretmenimiz Nazmiye Angüneş’i ve akrabaları Tülin Güler’i evlerinde misafir ettiler, teşekkür ediyorum.
Reyhan Çorum
zindangemlik@hotmail.com