HALUK KANER İLE DÜNDEN BU GÜNE DOLU DOLU BİR SOHBET
Salı günü ‘Terzilerimiz’ dedik ve ustaların ustası Celal Çorum’u paylaştık. O kadar çok çırak yetiştirmiş ki, “Boynuz kulağı geçmiş” misali birçok usta yetişmiş Gemlik’te. Herkes birbirine bu mesleği öğretmiş, herkes birbirini kıskanmadan ekmek yemiş, sevgiyle, saygıyla bu mesleği icra etmiş. Hatta öyle bir kaynaşmışlar ki, ailece akrabadan da yakın olmuşlar.
Bengi Çorum’un dediği gibi, “ Babam mesleği bıraktıktan sonra gider çıraklarının dükkânına otururdu, onların çocuklarını torunu gibi severdi”
İşte o torunlardan biri bugün konuğum.
Haluk Kaner, kendisinden söz etmeyi pek sevmiyor ama sonunda biraz olsun onun anlatımı ile bu söyleşiyi yapabildim. Hem ailesi, hem de sanat geçmişi sayfalara sığmaz. Beni evlerinde ağırladılar, bu güzel gün için sevgili Ayşen ve Haluk’a teşekkür ederim.
Her iki arkadaşım da Gemlik’in eski ailelerinden, bu hafta Haluk ile başlayalım, Salı günü Ayşen ile devam edeceğiz.
Bize biraz aileni anlatır mısın?
Dedem Ali Kaner, Manisa Gördes doğumlu, oradan Mudanya’ya geliyor. Mudanya’da eski sahil camisinde hocalık yapıyor. Sesi çok güzeldi. İstiklâl Harbinde Mudanya’da komitacılarla iş birliği içinde. Kimliği Yunanlılarca fark edilince oradan Gemlik’e gizlice geliyor.
Babaannem Şahver Mudanya’nın ileri gelenlerinden Karpuzoğulları ailesinin kızı. Babaannemi tanıdım, sevmesi de, kızması da farklıydı, rahmetli oldu.
Dede Ali Bey, Gemlik’te manavlık ve çerez işi yapıyor. 2 oğlu bir kızı var. Abdullah Kaner, Fethi Kaner, Müşerref Kaner Kuzucuoğlu halam.
Babam 1329 doğumlu. O zamanlar fakirlik var, kardeşini okutmak için gençliğinde bayat ekmek satıyor, kendisi ilkokul mezunu. Buranın ilk terzisi Celal Çorum'un yanında terziliği öğreniyor. Babamlar ikinci nesil terzi. Celal Çorum ve dayınız Hüsamettin Öktem aynı zamanda çok yakın aile dostları.
Annem Fatma Türkan Kaner, Balkan göçmeni bir anne babanın kızı. İmam sülalesinden. Dedem Muradiye Şahadet Camisinin imamıydı. Göçten sonra Bademli Köyüne yerleşmişler. Annem Muradiye Şahadet camiinin yanındaki hoca evinde doğmuş.
Babamla 1937 yılında görücü usulü nişanlanıp, genç yaşta evlenmişler. Annem ev hanımıydı, çok güzel makine işleri yapardı.
Babamın bayram öncesi telaşelerini hatırlıyorum. Bayramlar çok yoğun geçerdi. Elbise yetiştirmek için uğraşır, sabahlara kadar çalışırdı. Terzihanesi Gökhan Aydınlı sok, Erçek Eczanesinin üstündeydi. Sonra Uludağ Süthanesinin oraya kendi dükkânına geçti, dükkân hala bizde. Babam uzun yıllar terzilik yaptı. 75 yaşlarına kadar dikiş dikmeye devam etti. Bizleri göz nuru ile okuttu.
Göz nuru ile kazanç elde edilen mesleklerden terzilik, zamanımızda azaldı maalesef. Teknoloji, hazır giyim bu sanatı da yaraladı.
Ne eski meslekler kaldı, ne eski insanlar, modernizmin çarkları öğütüyor insanımızı, insanlığımızı.
Baban nasıl biriydi?
Çok sevecen bir babaydı. Amcam okumuştu. Babam ailesi için her şeyi yapardı. Kendini çocukları için feda eden, esprili, titiz, muhteşem biriydi.
Askerlik yıllarında bandodaymış, babamın sesi çok güzeldi. Müthiş Tango söylerdi, alt yapısı sağlam ciddi biriydi. Bir gün gitar çaldım, o’da tango söyledi.
Biz iki kardeşiz; ablam Ümran Çamlıca Lisesinde okudu, oradan Hukuk Fakültesini kazandı.
Ben 1953 doğumluyum. Kayhan mahallesinde özlemle hatırladığım parke taşlı bir sokakta doğdum. (Evimiz Kayhan Mahallesi, Yeşil Sokak No.4’de, Muhtar Alemdar’ın evinin karşı sokağındaydı.)
Mahallemizde, sokağımızda ahşap evler vardı, evimiz üç katlı gayet güzel ahşap bir evdi. Eski sistem bir mutfağımız, tel dolaplarımız vardı. Karnımız acıktığında komşuların kapısını çalardık. Mahallede bir telefon vardı, bütün komşular konuşurdu.
Perşembe akşamları can kulağı ile radyo tiyatrosunu dinlerdik. Arkadaşlarımız komşularımız gelirdi. Eskiden Milton gazinosunun olduğu yerde, bando malzemelerinin konduğu bir yer vardı, bando prova yapardı, dans edenler olurdu. Modern bir Gemlik vardı.
İlginç ve güzel insanlar tanıdık. Karşı komşumuz Nazmiye teyze (İzzet İçli amcanın eşi Nazmiye İçli), evinin altında ayakkabı tamircisi Kutbi, başına file takardı. Hamdi Kokant evimizin az alt sokağında, evini ziyarete açardı bizde gider gezerdik. Balıkçı Arif amcanın eşi kovalardı bizi.
Biz çocuklar, elektrik direklerinde ayva kırardık.
Mahallemizde Osmanlı bir kadın vardı. Çamaşırları bağladığı iplere asardı. Ben çok yaramazdım, çamur atardım.
Müzik ve sanat senin için ne ifade ediyor?
Biz gençliğimizde İstanbul sanatçılarına eşlik ederdik. Keşke biraz daha ileri gidip profesyonelliği seçseydim. Müzik ve sanatla uğraşmış olsaydım çok daha mutlu olurdum.
Bizim müzik yaptığımız dönemde bir iki radyo kanalı vardı. Şarkı çalar, bir daha tekrarlanır mı, ne sıklıkla çalınır bilemezsin, öğrendin öğrendin. Müzik kabiliyet işiydi. Babamdan da biraz eğitim aldım.
Atasoyların bahçesinde çalışırdık. O zaman Sabahattin Özanadolu vardı, onlar Sunğipek Fabrikasında düğünlere çıkardı, müzik aletlerini sırtımıza alır Sunğipek Fabrikasına giderdik, bizde çalalım isterdik. İstanbul’da da müzik çalışmalarımız oldu. Sonra bıraktık. İskender Paydaş’ın babası Muhittin abi çok iyi müzisyendi.
Rahmetli İsmail o zaman grubumuzdaydı. Erim(Düzgün) o zaman komedyenlik yapar, sanatçıların seslerini taklit ederdi. Solist olarak aramıza katıldı ama onun sesi güzel olunca İsmail onu kıskandı. Sahnenin arkasından Erim’i tehdit ederdi. O zamanlar canlı müzik yapılıyor, Erim söylüyor, kızlar tempo tutuyor, İsmail iyice sinirleniyor, sahnede Erim’in yanına geldi, mikrofonu kaptı, Erim zıpladı, o da bir zıpladı, kızların ortasına düştü. Biz ona Berkant İsmail diyorduk, Allah rahmet eylesin. Tabi çok esprili şeyler, güzel anılardı. Anlatmakla bitmez.
Sunğipek’de müzik yapacağız, natürel deriden davullar var, içlerindeki lambaların önceden ısınması lazım. Tarık kabloya bir vurunca trafoyu patlattı.
“Ah bir zengin olsam” filmi, Orhangazi Caddesinde Tarık Atasoyların, Münip Atasoy amcanın evinde ve bahçesinde çekildi. Günlerce çekim yaptılar. Bizde orkestra ile filmde rol aldık. Murat, Tarık, Erim, ben filmcilerle samimi olduk. Film vizyona girsin diye heyecanla bekliyoruz. Bir de baktık gösterilme süremiz bir iki saniye. Oldukça bozulduk tabi. Aklıma geldikçe hala gülerim.
Evin duvarları müthiş tablolarla dolu. Başlanmış yarım bir Gemlik Kayıkhane resmi var. Bu konuda neler söyleyeceksin?
Ortaokul dönemlerimde Mustafa Esirkuş’un öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum. O zaman zeytin ağacı resmi yapıyordum, yarım bıraktım bana çok kızdı. Mustafa Esirkuş ‘Onlar’ gurubunda, müthiş resimleri var. Ben okuldan sonra ticaret yaptım. Toprak Seramik’i kurdum, orada Bölge Müdürlüğü yaptım. Emeklilikten sonra resme başladım.
Kendisi söylemek istemiyor ama eşi Ayşen Hanım, Ney çaldığını, Hat sanatına ilgi duyduğunu, goblen işlediğini ve Ankara’da ödül almış bir resmi olduğunu söylüyor. Gerçekten de hepsi ayrı profesyonellikte ödüle layık resimler.
Evin her yerinde müzik sistemi var. Antikalar, tablolar, müzik CD’leri ile dolu, canlı, yaşayan bir ev ama tabii bu evde iş yapmak kolay değil.
Bu evin hanımı, Haluk Beyin eşi Ayşen Kaner benim ilkokuldan sınıf arkadaşım. Gelelim onların hikâyesine bakalım nasıl tanışmışlar?
Üniversite hayatımın olduğu zamanlardı. Ayşen’i ilk gördüğümde ağırlığı hoşuma gitti. “İşte evleneceğim kadın” diye düşündüm.
2 oğlumuz oldu, biri ODTÜ Bilgisayar, diğeri Marmara Üniversitesi Radyo Televizyon mezunu. İkisi de Amerika’da. Çocuklarımızın doğumunda ayaklarım titredi. Onları kucağıma verdiklerinde merdivenlerden düşeceğim sandım. Çocuklarımdan çok memnunum, her ikisi de saygılı, sevgili. Biz çocuklarımıza doğruları öğrettik. Geçerli durumdan ziyade, doğruları tercih ettik.
Türkiye’nin her yerini gezdim, yeni arkadaşlar edindim.
Zaman zaman Gemlik’teki eski arkadaşlarla toplanıyoruz. Siyah beyaz olan her şeyi, eski Gemlik’i, tadında kalmış şeyleri, Kumla’yı, eski yemekleri özlüyorum.(Haluk Kaner)
Nezihe Sayın Yılmaz: Güzel insanlar. Ayşen; Kumla’nın en güzel kızı.
Haluk Beyin rahmetli annesini, babasını ve ablasını da tanıyorum, kibar insanlardı, Haluk Beyin oğlu Uğur da, tanıdığın en zeki öğrencilerimden.
Müjgan Erenoğlu: Nurlar içinde uyusunlar. Abdullah amcam dünya iyisi bir kişiydi, onları asla unutmuyorum, ailem gibiydiler.
Reyhan Çorum: Ortaokul ve Gemlik Lisesi birbirine bağlı aynı binadaydı. Haluk Bey de lisenin yakışıklı ve sosyal gençlerinden biriydi. O zamandan müziğe ve sanata eğilimi vardı. Orkestralarının neredeyse müdavimi gibi düğünleri kaçırmazdık. Gemlik’te kalmak maalesef onun gibi birçok gencin kaderini olumsuz etkiledi. Yeteneği ve fiziği ile çok daha iyi yerlerde olabileceğini tahmin ediyorum. Bu şu anlamda, sanat sanki onun içine işlemiş gibi, sadece müzik de değil, her alanda becerilerini konuşturmuş, son derece nazik, kibar, saygılı bir insan.
Nazmiye Angüneş, Ayşen Hanımın akrabası Tülin Güler ve sevimli afacan çocukları(can yoldaşları sevimli köpekleri(kızacak şimdi bana ismini unuttum, çok tatlıydı) ile güzel bir gün geçirdik. Bu güzel insanlarla olmak moral ve keyif veriyor insana, tekrar teşekkür ediyor, sevgilerimi gönderiyorum.
Reyhan ÇORUM
zindangemlik@hotmail.com