Murat Kocamış


Farklılıklarımızla beraber  yaşamayı başarabilmeliyiz

Farklılıklarımızla beraber  yaşamayı başarabilmeliyiz


Farklılıklarımızla beraber  yaşamayı başarabilmeliyiz

       Yirmi birinci yüzyıl da Dünya’da dikkat çeken en önemli durum   insan odaklı yaşam alanlarına yönelik tahribatlar ve insanın,  insana ettiği eziyet gelmekte. İnsan oğlu torunlarının emaneti olan doğayı pervazsızca yok etmekle beraber  yüzlerce yıllık  kültürlerinden,  geleneklerinden, inançlarından,   insani değerlerden uzaklaşarak kendi varlığı dışında hiçbir şeye tahammül edemez oldu. Cumhuriyet öncesi ve yaklaşık 100 yıllık Cumhuriyet dönemin de hiç bir zaman  olmadığı kadar birbirimize ötekileştik bu durumun kime ne kazandırdığına bakmak lazım. Çocukluk  ve  gençlik yıllarımızda ailemizden  ve çevremizden gördüğümüz  inançlara saygı, farklı kültürlere saygı, komşuluk, akrabalık,  misafir perverlik,  arkadaşlık hukuku  bizi birbirimize bağlayan birlikte yaşamamızın en güzel bağıydı. Bu gün dönüp geriye baktığımızda yukarıda bahsettiğimiz değerlerin hiç birinin kalmadığına tanık oluyoruz. Toplum olarak bir savrulmanın içinde ne olacağımızı ön göremeden sürüklenip gidiyoruz.  Bir kişi  televizyon kanallarında olası  en ufak bir hareketlilikte en az 50 komşusunu yok edecek maddi ve manevi gücünün olduğunu  ve tüm hazırlıklarının tamam  olduğunu söyleyebiliyor. Bu söylemi ifade özgürlüğü kapsamında gören soruşturmaya gerek görmeyen savcılara şaşmamak elde değil.  Benzer başka bir olayda  Grup yorum solisti İbrahim Gökçek sanatsal faaliyetlerinin önündeki yasakların kaldırılması için başlatmış olduğu ölüm orucu eylemi ölümle sonuçlandı. ( Ölen biri hakkındaki tüm hükümlerde düşer ) Vasiyeti üzerine Alevilerin ibadet yeri  olarak kabul ettiği  Cem Evinde cenaze erkanı yapılıp kendi memleketi olan Kayseri`de   defnedilmesiydi.  Cem evi  avlusunda her ne sebeple olursa olsun cenaze  erkanı yapılmadan cenazenin polis tarafından alınıp götürülmesi kabul edilir gibi  değildi. Hele ki  Kayseri de yaşayan sözde milliyetçi birinin  basın yoluyla cenazeyi mezardan çıkarıp yakacağız deyişini anlamak tamda yukarıda anlatmaya çalıştığım yüz yıllara dayanan inanç ve kültürden nasıl uzaklaştığımızın somut örneği olsa gerek. Oysaki İbrahim Gökçek’in konserlerde  tam bağımsız Türkiye, kahrolsun emperyalizm  sloganını anımsadıkça  kimin vatan sever kimin emperyalizmin maşası olduğunu anlamakta zor değil.  Sosyalist düşünce sahipleri tam bağımsız,  anti emperyalist,  eşitlik ve özgürlüklerden yana tavırlarıyla bilinirler bu yönlerinden dolayı da 28 Şubat darbesi öncesi ve sonrası üniversiteler de uygulanan baskıcı uygulamalara ve muhafazakar kesime yönelik baskılara başörtüsü yasaklarına karşı hep mağdurun yanında oldular.  Yaşadığımız kent Gemlik’te Sosyalist düşüncedeki insanlar  imam hatip okulu önünde bekleyen kolluk kuvvetlerine karşı  demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına imam hatipli  örgencilerin yanında yer aldı.   Milliyetçi ve muhafazakar kesimin iktidar olduğu bu dönemde baskı, tehdit  ve ayrıştırıcı yaklaşımlara en çok kendilerinin  tepki koyması gerekirken sus pus olup biz daha fazla  zulüm gördük ne haliniz varsa görün mantığından uzaklaşıp farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğuna, hukuktan yana, adaletten yana,    ötekileştirmeye karşı, nefret dilinden uzak, birlikte yaşamı savunmaları dileğimle.

 Dostça kalın.