Farklılıklarımızla beraber yaşamayı başarabilmeliyiz
Yirmi birinci yüzyıl da Dünya’da dikkat çeken en önemli durum insan odaklı yaşam alanlarına yönelik tahribatlar ve insanın, insana ettiği eziyet gelmekte. İnsan oğlu torunlarının emaneti olan doğayı pervazsızca yok etmekle beraber yüzlerce yıllık kültürlerinden, geleneklerinden, inançlarından, insani değerlerden uzaklaşarak kendi varlığı dışında hiçbir şeye tahammül edemez oldu. Cumhuriyet öncesi ve yaklaşık 100 yıllık Cumhuriyet dönemin de hiç bir zaman olmadığı kadar birbirimize ötekileştik bu durumun kime ne kazandırdığına bakmak lazım. Çocukluk ve gençlik yıllarımızda ailemizden ve çevremizden gördüğümüz inançlara saygı, farklı kültürlere saygı, komşuluk, akrabalık, misafir perverlik, arkadaşlık hukuku bizi birbirimize bağlayan birlikte yaşamamızın en güzel bağıydı. Bu gün dönüp geriye baktığımızda yukarıda bahsettiğimiz değerlerin hiç birinin kalmadığına tanık oluyoruz. Toplum olarak bir savrulmanın içinde ne olacağımızı ön göremeden sürüklenip gidiyoruz. Bir kişi televizyon kanallarında olası en ufak bir hareketlilikte en az 50 komşusunu yok edecek maddi ve manevi gücünün olduğunu ve tüm hazırlıklarının tamam olduğunu söyleyebiliyor. Bu söylemi ifade özgürlüğü kapsamında gören soruşturmaya gerek görmeyen savcılara şaşmamak elde değil. Benzer başka bir olayda Grup yorum solisti İbrahim Gökçek sanatsal faaliyetlerinin önündeki yasakların kaldırılması için başlatmış olduğu ölüm orucu eylemi ölümle sonuçlandı. ( Ölen biri hakkındaki tüm hükümlerde düşer ) Vasiyeti üzerine Alevilerin ibadet yeri olarak kabul ettiği Cem Evinde cenaze erkanı yapılıp kendi memleketi olan Kayseri`de defnedilmesiydi. Cem evi avlusunda her ne sebeple olursa olsun cenaze erkanı yapılmadan cenazenin polis tarafından alınıp götürülmesi kabul edilir gibi değildi. Hele ki Kayseri de yaşayan sözde milliyetçi birinin basın yoluyla cenazeyi mezardan çıkarıp yakacağız deyişini anlamak tamda yukarıda anlatmaya çalıştığım yüz yıllara dayanan inanç ve kültürden nasıl uzaklaştığımızın somut örneği olsa gerek. Oysaki İbrahim Gökçek’in konserlerde tam bağımsız Türkiye, kahrolsun emperyalizm sloganını anımsadıkça kimin vatan sever kimin emperyalizmin maşası olduğunu anlamakta zor değil. Sosyalist düşünce sahipleri tam bağımsız, anti emperyalist, eşitlik ve özgürlüklerden yana tavırlarıyla bilinirler bu yönlerinden dolayı da 28 Şubat darbesi öncesi ve sonrası üniversiteler de uygulanan baskıcı uygulamalara ve muhafazakar kesime yönelik baskılara başörtüsü yasaklarına karşı hep mağdurun yanında oldular. Yaşadığımız kent Gemlik’te Sosyalist düşüncedeki insanlar imam hatip okulu önünde bekleyen kolluk kuvvetlerine karşı demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına imam hatipli örgencilerin yanında yer aldı. Milliyetçi ve muhafazakar kesimin iktidar olduğu bu dönemde baskı, tehdit ve ayrıştırıcı yaklaşımlara en çok kendilerinin tepki koyması gerekirken sus pus olup biz daha fazla zulüm gördük ne haliniz varsa görün mantığından uzaklaşıp farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğuna, hukuktan yana, adaletten yana, ötekileştirmeye karşı, nefret dilinden uzak, birlikte yaşamı savunmaları dileğimle.
Dostça kalın.