Cemal Kırgız

Tarih: 19.12.2024 01:44

“EMEKLİNİN SUÇU NE?”

Facebook Twitter Linked-in

“EMEKLİNİN SUÇU NE?”

Vedat Türkali’nin Kült Romanı, “Fatmagül’ün Suçu Ne?” aslında hem büyük kentlerde, hem de kırsalda pek çok genç kızın, kadının yaşadığı drama ayna tutar. Kadının ezilmişliğinin, çaresizliğinin bir öyküsüdür…

Konu basit gibi görünse de, Türkiye gerçeğidir. Dört adamın tecavüzüne uğrayan ve tecavüzcülerden biriyle evlenmek zorunda bırakılan Fatmagül’ün ve onunla evlenmek zorunda kalan Kerim’in hikâyesi işlenmektedir. Fatmagül, sonradan Kerim’in ona tecavüz etmediğini öğrenince aralarında aşk oluşmaya başlamıştır. Bir de Fatmagül’ün tecavüze uğramadan önce sevdiği adam Mustafa vardır. Ağabeyi ve yengesi ile yaşayan Fatmagül, masumiyeti temsil etse de, dramın özünde, kötülük, kötülüğe istemeden veya bilerek de olsa yardım ve yataklık vardır…

Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan Vedat Türkali, 40’ın üzerinde senaryo yazıp, üç filmin de yönetmenliğini yaptı. Türkali’nin 15’e yakın kitabı bulunmakta…

“Fatmagül’ün Suçu Ne?” romanını öne çıkaran ise, Türkiye’de 2010 ile 2012 yılları arasında insanları ekranlara kilitleyen dizi oldu… 1986’da Hülya Avşar’ın Aytaç Arman ile başrolünü paylaştığı, Yeşilçam filmi yapılsa da, 80 bölümlük bu dizi kadar etkili olamadı…

Şimdi, kitap, dizi, film falan nereden aklına geldi diyeceksiniz?

Açıklayayım.

Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, sene başında, “2024 yılı Emekliler yılı olacak” diye müjdeledi. Senenin sonu geldi, beklenen müjdeler bir türlü gelmedi. Şimdi kime sorsam, “Emeklinin suçu ne?” diye bağırıyor…

Türkiye Emekliler Derneği Uludağ Şube Başkanı Kenan Pars’ta, emeklilerin geldiği durumu detaylarıyla özetledi.  Emekliler için 2024’ün refah değil, zulüm yılı olduğunu anlatan Kenan Pars, emeklilere 2025 yılında ivedilikle seyyanen zam, intibak, bayram ikramiyelerinde adil artış ve refahtan katkı payı istediklerini söyledi…

Aslında bu bir sistem sorunu haline geldi. Türkiye’de tüm kurum ve kuruluşların işlevsel yapısı kurcalanıp, süre gelen sistemleri didiklenince, ortaya geri dönüşü olmayan arızalar çıkmaya başladı. Eğitim Sistemi böyle, sağlık sistemi böyle, sosyal güvenlik sistemi böyle, yargı böyle, ekonomi böyle…

Kenan Pars, sistemin nasıl bozulduğunu özetledi:

Kenan Pars, Emeklilerin kayıplarının 2000’li yıllarda başladığını belirterek, “Bu mağduriyetlerimizin kaynağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu oldu. SGK sisteminde çağ atlatacağız diye duyurdular. Böyle değişikliğe gittiler. Geldiğimiz noktada emeklilerimiz ölüme terk edildi. 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı yasa, çalışanların yanında emeklileri de oldukça olumsuz etkiledi. Yasa değişikliği ile emekli aylıklarının alt sınırı ortalama aylık kazancın yüzde 35’i ile yüzde 40 olarak saptandı. Bu rakam 2008 den önce yüzde 70 ve 75’di. 2002’de emekli aylığı asgari ücretin yüzde 32 üstündeyken, 2017 de asgari ücretin yüzde 6’sına geriledi. Şimdi de neredeyse asgari ücretin yarısı kadar emekli maaşında fark oluştu. Bugün ölüme terk edilen emeklilerimiz, iş aramaktadır. 2003 yılında 1,5 milyon emekli çalışan ve iş arayan emekli varken, 2017 de 4 milyonu aşmış, günümüzde de 10 milyona yaklaşmıştır. Bilindiği gibi 5510 sayılı yasa ile emekli aylıkları güncelleme katsayısı da değiştirildi ve daha önce milli gelir artışının yüzde 100’ü hesaba katılırken, 2017’de yüzde 30’u dikkate alınmaya başladı. Son 7 yıldır buna bakan bile yok. Şimdi 30 bin lira maaşla çalışan biri emekli olsa, alacağı para 4 bin lira. Böyle sosyal güvenlik yasası, böyle emekli kanunu olur mu? Emekli nasıl insanca yaşayacak? Torununa harçlık veremeyen, ekmek alamayan, kahvehanede oturup bir çay bile içemeyen emeklilerimiz var. Yeniden 2008 öncesi yasaya dönüş sağlanmalıdır. Hükümet ve Parlamento emeklilerin sesini duymalı, gerekli düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır” dedi.

Emeklilere verilen bayram parası ile üç kilo et bile alınamadığına değinen, emeklilerin ve asgari ücretlilerin artık TOKİ’den bile ev alamayacak duruma geldiğine dikkat çeken Kenan Pars, bayram ikramiyelerinin de en az 8 ile 10 bin seviyesine yükseltilmesi gerektiğini söyledi.

Yüzde 12 olan sağlık kesintilerinin de kaldırılmasını talep eden Kenan Pars, “Biz zaten bunu çalışırken primlerle ödedik. Şimdi hem sağlık kesintisi adı altında bizden para kesiliyor, hem hastanelerde randevu alamıyoruz, hem de alsak bile ilaç bulamıyoruz. Emekli sağlık sisteminde de en mağdur olan kesim” diye konuştu.

Kenan Pars, Emekliler için olmazsa olmazlarının, acilen seyyanen zam artı enflasyon oranında zam ile birlikte en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine yükseltilmesi ve asgari ücretin de 30 bin liradan aşağıya olmaması gerektiğini anlattı. Türkiye Emekliler Derneği Uludağ Şube Başkanı Kenan Pars, intibak yasasının da bir an önce çıkartılarak, emeklilerin mağduriyetinin önüne geçilmesini istedi. Promosyon konusuna da değinen Pars, devletin banka ile emekliler arasına girmemesi gerektiğini ileterek, bankaların da emeklilere daha gerçekçi bir promosyon teklifi ile gelmesini talep etti.

Emeklilerin sabrının taştığının altını çizen Kenan Pars, “Açlık sınırı Kasım ayı raporlarında 22 bine, yoksulluk sınırı 67 bine yaklaştığını vurguluyor. Ev kiraları yüzde 300 oranında, çarşı Pazar market kasap şarküteri fiyatları da yüzde 200 oranında zamlandı. Halen enflasyon durdurulamıyor. Bu şartlarda emekliler ne yapsın? Artık emeklileri yalvartmasınlar, 78 yaşındaki emekli ağabeyimiz gelip benden iş istiyor, 70 yaşındaki ablamız yine öyle. TBMM de artık sesimizi çektiğimiz zulmü duyup, görüp yumruğunu masaya vurmalı. 2025 yılından itibaren taleplerimizin yerine getirilmesini istiyoruz” diye konuştu.

Türkiye’nin en tepesinden, ülkenin en yetkilisinden, 2024 yılı Emekliler Yılı olacak denildi…

Oldu mu peki, hayır!

Emeklinin sesini, feryadını, çığlığını duyan var mı, çaresizliğini, sefaletini, yoksulluğunu, açlığını, yıkımını gören var mı?

Yok.

Peki, öyleyse koskoca Cumhurbaşkanımız, “2024 yılı Emekliler yılı olacak” dediyse ve olmadıysa, bu suç onun mu? Hele, Cumhur İttifakı’nın olabilir mi? Ya da Cumhur İttifakının komple desteklediği ve Ak parti Hükümetinin oluşturduğu kabinenin suçu olabilir mi?

Asla olamaz!…

Öyleyse suç;

Sizce Hangisi?

Yazının başına dönelim, “Emeklinin Suçu Ne?” aslında hem büyük kentlerde hem de kırsalda pek çok emeklinin yaşadığı drama ayna tutar. Emeklinin, özellikle 2008 yılından sonra ezilmişliğinin, sefaletinin, yoksulluğunun, açlığının, çaresizliğinin öyküsüdür bu.

Konu basit gibi görünse de Türkiye gerçeğidir aslında. İktidarın ve siyasetçilerin keyfi tecavüzüne uğrayan emekli, gene de kendisini onlardan birisiyle evlenmeye mecbur eyler. Emekli şaşkın, garip, biçare, çaresiz, aç, sefil durumdadır. Aradığı, kendisine tecavüz etmediğini öğrendiği siyasi partidir aslında. Bu aşkın özlemini duyumsamaktadır. Bu arada, taaa 2008’ler öncesinde kalan güzel günleri de hatırladıkça iç geçirir emekli…

Emekli, Türkiye’de emekçilerin ve ekmek kavgasının en masum yüzünü oluştursa da, özünde kötülük olan siyasetin, kötü siyasetçilerin ve kötülüğe isteyerek, ya da istemeden yardım ve yataklık eden diğer siyaset ve siyasetçiler ile bunları izlemekten zevk alan toplumun diğer kesimlerinin kurbanı olmuştur…

Sahi, emeklinin suçu ne?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —