“EKREM İMAMOĞLU’NU İZLEMEYE GİDERKEN…”
Devletin en üst makamı acil koduyla toplanmıştı. Ev sahipliğini üstlenen Cumhurbaşkanı, toplantıya Yardımcıları ve danışmanlarının yanı sıra, İstihbaratın zirvesindeki isimleri, Milli Savunma Bakanını, İçişleri Bakanını, Dışişleri Bakanını, Sağlık Bakanını, Milli Eğitim Bakanını, Aileden Sorumlu Bakanını, İttifak Ortaklarının Genel Başkanlarını, Yargının ünlü isimlerini, Ordu ve Emniyetin üst rütbeli bürokratlarını çağırmıştı.
Beştepe’nin ışıl ışıl parıldayan Ülkenin Gururu Saray’da yapılan bu olağanüstü toplantının iki başka değerli konuğu daha vardı. Bill Gates ve Elon Musk… Kısa süren birbirleriyle tanışma faslı sırasında, Saray’ın bodrumuna da bir takım aletler taşınıyor, elektronik kablolar çekiliyor, devasa makineler, görece daha küçük başka makinelerle birbirine monte edilirken, Kuantum Bilgisayarları da tüm bu teknolojik aletlere bağlanıyordu.
Geniş güvenlik önlemleri altında hep birlikte bodrum kata indiler. Cumhurbaşkanı devasa makineleri ve kuantum bilgisayarları gururla gösterdi konuklarına. “Dostum Bill Gates yazılımını yaptı, diğer dostum Elon Musk’ta uydu ile bağlantılarını tamamladı. Bu konuda fikri olan var mı?” diye sordu kalabalığa.
Musk ve Gates gevrek gevrek gülerken, devasa kadrosunun en ufak bir fikrinin olmamasına bozulsa da renk vermedi Cumhurbaşkanı. Herkesi gözlerinin içine baka baka, dikkatlice süzdükten sonra “Bu bir zaman makinesidir” diye vurguladı. Bir yandan da içinden, bunu bilmeyen bürokratlarının ve bakanların yerine kimleri atayacağını düşünüyordu. İttifak Ortaklarının başkanlarını ve kadrolarını nasıl değiştirmesi gerektiği konusunu ise daha sonra düşünecekti.
“ Zaman Makinesi” vurgusu, “Aaaaa”, “Ooooo” nidalarına dönüştü.
Bir el hareketi ile herkesi susturdu Cumhurbaşkanı.
“Artık her şeyi değiştirmek elimizde. Çipim var, sağlığım yerinde. Beni, şahsımı, bizzat kendimi 2071 hedefinden kimse alıkoyamayacak artık. Zaman Makinesinde geriye gideceğiz ve şahsımın, pardon! Ülkemizin kaderini sonsuza kadar değiştireceğiz… Öyle değil mi Sevgili Dostlarım Gates ve Musk?”
Hep birlikte önce tebessüm ettiler, sonra güldüler, nihayetinde de kahkahalar attılar. Gülme krizi, histeriye dönüşüp, hepsine bulaşmıştı.
Sonra danışmanlarından birisi Cumhurbaşkanının el işaretiyle, koşarak üzerinde, “Top Secret” yazılı kırmızı kaplı dosyalar getirdi… “Burada ne yapılacağı yazılı. İşi sağlam yapmalıyız. Üç günlük süreniz var. Çuvallarsanız, şahsımın bekası… Amaan, ne diyorum ben. Ülkenin bekası tehlikeye girecek. En sağlam, en gözü pek adamlarımı istiyorum. 55 yıl kadar geçmişe gidip, bu işi kökten çözeceksiniz” dedi…
Sonra, gönüllü var mı diye bürokratlarını süzdü yine…
İstihbarat yetkilisi nihayet cesaret edebildi ve sordu; “Sayın Cumhurbaşkanım Görev ne?”
“Hedefiniz ve göreviniz Karadeniz’dir” dedi Cumhurbaşkanı. Sonra da, halen soru soran gözlere pek takılmayıp ekledi. “Bana Altı sağlam, güvenilir adam gerekli.”
İstihbaratçı mahcup bir halde yine sormak durumunda kaldı: “Karadeniz’de ne yapacağız Sayın Cumhurbaşkanım? Doğalgaz ise, onu 6 ayda bir buluyoruz zaten!”
Cumhurbaşkanı tebessüm edip, “Pekâlâ, hedefi ve görevinizi açıklıyorum.28 Ağustos 1970 tarihine ışınlanacaksınız. Trabzon’a gidiyorsunuz… Orada, adresi de dosyada yazılı olan Hasan ve Havva çiftini bulacaksınız. Göreviniz, üç gün boyunca Hasan ile Havva’nın bir araya gelmemesini sağlamak. 31 Ağustos 1970 tarihine gelindiğinde sizi yeniden buraya getireceğiz”
“Hasan’ı mı, Havva’yı mı tutuklayalım efendim”… Bu soru, Emniyet Genel Müdüründen gelmişti, üst düzey yargı mensubu da, anlamlı anlamlı kafa sallayarak, bu soruyu onaylamış görünüyordu.
Cumhurbaşkanının bir an kafası karıştı; “1970’de biz iktidarda mıydık?” diye mırıldandı.
İçişleri Bakanı, “henüz 32 yılımız vardı efendim” dedi.
“O zaman tutuklamayın, oyalayın, yemeğe götürün, otele götürün, onlara ayrı ayrı 32 yıl sonrasının iktidarında bakanlık, milletvekilliği, başbakan yardımcılığı falan teklif edin, gerekirse nifak sokup, boşatın… Ama ne olursa olsun o üç gün boyunca Hasan ve Havva çifti bir araya gelmesin. Anlaşıldı mı?” diye bağırdı.
Hepsi yine mecbur kafa salladılar.
Sıra gönüllüleri seçmeye gelmişti.
Milli Eğitim Bakanı cesaretini toplayıp, “Ben Giderim Sayın Cumhurbaşkanım” dedi.
“Sen olmaz. Seni gördük!” dedi Cumhurbaşkanı.
Eski İçişleri Bakanı da, yeni İçişleri Bakanına baktıktan sonra, “Ben Gideyim Efendim!” diye haykırdı.
Cumhurbaşkanı, “Sende yapamazsın, zamanında yapsaydın” diye çıkıştı ona.
Sağlık Bakanı, “Ben gideyim” dedi.
Hastaneleri yapan müteahhitlere bu ayki garanti paralarının yatıp yatmadığını sordu Cumhurbaşkanı. “Hesaplarına geçti” cevabını alınca, “Sen gideceksin. Yanına Bill Gates’in, Dünya Sağlık Örgütünün çıkardığı aşılardan da al. Baktınız olmuyor, Hasan’a ve Havva’ya bu aşılardan vur. İstikbalimi tehlikeye atamayız”
Sonra diğer gönüllülerde belirlendi. Bir Yargıtay üyesi, Emniyet Genel Müdürü, İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı, Aileden Sorumlu Bakan, Sağlık Bakanı ve İçişleri Bakanı koruyucu ekipmanları giyip kabinlere yöneldiler.
İttifakın küçük ortağının büyük lideri de, her birinin sırtını sıvazlayıp, “Gazanız mübarek ola” diye haykırdı.
Onlar 28 Ağustos 1970 tarihine ışınlanırken, Cumhurbaşkanının yüzü ışıldadı.
“Hiç Doğmamalıydı” dedi.
İttifakın küçük ortağının büyük lideri yeniden girdi araya, “müthiş fikir, ama ama keşke kabin 7 kişilik olsaydı da, bir de DEM’li kardeşimizi gönderseydik” dedi.
“Bu işi başaramazlarsa, bir dahaki sefere de onlardan göndeririz” dedi Cumhurbaşkanı.
Bu fikir de onaylandı.
Hep birlikte kahkaha attılar…
İzahı olmayan pek çok şeyin mizahı olur…
9 D Otobüsüyle Cengiz Göllü Spor Salonuna gidiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ön seçimle belirlenecek Cumhurbaşkanı aday adayı, Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İzmir’den başlattığı seçim çalışması Bursa’dan devam ediyor. Ne konuşacak, hangi mesajları verecek merak ediyorum. Otobüs tıklım tıklım dolu. Kafamın içinde Cem Karaca’nın en sevdiğim efkârlı şarkısı “Hep Kahır” çınlayıp duruyor. Neydi o dizeleri; Dur Bırak kaynasın kahvenin suyu, Bana İstanbul’u anlat nasıldı, Bana Boğaz ı anlat nasıldı, Haziran titreyişlerle kaçak yağmurlar ardı. Yıkanmış kurunur muydu yine o yedi tepe, Ana şefkati gibi sıcak bir güneşle… İnsanlar gülüyordu de, Trende vapurda otobüste, Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle, Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır, Bıktım be…
Otobüsün içinde kahırlı yüzlerin, umutlu ve heyecanlı bekleyişi vardı. Kim otobüse binerse, Cengiz Göllü Spor Salonunu soruyor, kibar şoför de her seferinde, o durakta indireceğini söylüyordu. Metro, Otobüs, Tranvay o gün hep spor salonuna gidiyordu…
Salonun içi dışı doluydu. Gençlik kollarının davullu, sloganlı coşkulu çıkışları herkesi hayran bıraktı.
Büyük alkışlarla salona giren Ekrem İmamoğlu, önce Ramazan ayına atıfta bulunarak, Cumhur İttifakının ekonomi politikalarını eleştirdi. İmamoğlu. “Memleketin Bereketini Kaçırdılar. Millet Sizi evinize yollayacak” dedi.
Sonra Emekliye verilen Bayram ikramiyesine vurgu yaptı. İmamoğlu, AKP‘li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın emeklilere verilen bayram ikramiyesine ilişkin “3 bindi 4 oldu daha ne olacak” sözlerine şu sözlerle tepki gösterdi:
“Halkına fırça atarak söylüyor. 3.000′ liraydı 4.000 oldu. Daha ne olacak diyor? Daha ne olacak diyor? Bu bakış açısı ne biliyor musunuz? Bizdeki terbiye, bizdeki terbiye, anlayış ki zaten öyle. Bizdeki anlayış milletin parasını millete dağıtmak anlayışı. Burada saygıdeğer başta Bursa ve Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlarımız ve diğer belediye başkanlarımız, bütün her bir arkadaşımız prensibimiz, ilkemiz milletin ihtiyaçları için milletin parasını millete adil olarak dağıtma prensibidir. O ahlaktan asla vazgeçmeyiz.
Sevgili dostlar, bunlar ise emekliye bile verilen maaşı kendi parası gibi verdiğini düşünerek o emekliye hakaret etmeyi normal görüyor. Bu var ya dünyada, yeryüzünde görülmüş bir şey değil. Bu edebin, edebin ayaklar altına alınması demektir. Utanç duyulacak bir durumdur. Emekçiler ve iş insanları ekonomik, siyasi, hukuki ortama güvenmedikleri için, önlerini göremedikleri için zor durumdalar. Ve bu ülkede düşünsenize üreten insanı, sanayiciyi, istihdam sağlayan, bu ülkenin üreten insanlarını bile korkutmayı, baskı altına almayı kendine siyasi strateji gören bir akılla karşı karşıyayız. Ama bunların umurunda değil” dedi.
Hakkında açılan davalara da değinen Ekrem İmamoğlu, FETÖ kumpasları davalarını hatırlattı. Bursalılarla dertleşmeye geldiğini ifade eden İmamoğlu, davaların asıl ve öz savcısının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi. Hedef alınan kent lokantalarını, kreşleri de işaret eden İmamoğlu, şöyle devam etti:
“Adaleti sağlamak için uğraşan her kişiye düşman oluyorlar. Sevgili dostlarım, insanlarımız zor şartlarda kendi paralarıyla, onurlarıyla bir öğün karınlarını doldurabilsinler diye biliyorsunuz, gurur da duyuyorum, kent lokantaları açtık, kent lokantaları. Burada ve bulunmayan Türkiye’nin her yerindeki yerel yönetici arkadaşlarım kent lokantası markasıyla her yerde kent lokantalarını açtılar.
100 metrekare ve iktidarın, hükümetin düştüğü acizliğe bak. Bütün güçleriyle nereye saldırıyorlar? En büyüğü 100 metrekare olan kent lokantasına saldırıyorlar. Demediklerini, yapmadıklarını bırakmadılar. Hâlâ da uğraşıyorlar. Hâlâ da orada gitti yemek yedi diye bir insana soruşturma açıyorlar. Yahu utanılacak bir durumdalar, utanılacak” diye konuştu.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in, “Kardeşim, dostum” diyerek hitap ettiği Ekrem İmamoğlu’na desteği büyük alkış aldı. Yine İl başkanı Nihat Yeşiltaş’ta, örgüt olarak İmamoğlu’nun arkasında oldukları vurgusu yaptı.
Gençleri de ihmal etmeyen İmamoğlu, “Evet İmamoğlu geliyor ama tarihi gençler yazacak” diye seslendi…
Salondan çıktık, değerli gazeteci ağabeylerim Kemal Çankaya ve Can Topaktaş’ın yanı sıra Canan Ekinci Yılmaz ile birlikte Ezgi Kitabevine oturduk. Bir ara Aysel Şimşek’te geldi yanımıza. Partililer gelip geçerken uğradılar bize. Beklentiler mi yüksekti, başka politik mesajlar mı bekleniyordu bilemiyorum. Ama partililerin çoğu her şeye rağmen İmamoğlu’nun daha sert konuşabileceğini söylüyorlardı. Davaları hatırlattık. Kimi hak verdi, kimi 23 Mart tarihindeki ön seçime kadar dozu artırabileceğini söyledi.
23 Mart’taki ön seçime gidecekler miydi?
Konuştuğumuz partililerin tamamı sandığa koşacaklarını söylediler.
Çaylar içildi, kitaplara bakıldı, gazeteler, dergiler, kitaplar alındı, haberler gazetelere geçildi…
- G. Wells’in kült kitabı, “Zaman Makinesinde” de yazdığı gibi.
“Uzayın içinde bütün yönlerine doğru hareket edebilirsiniz, ama Zaman’ın içinde hareket edemezsiniz…”
Geçmişin değil, geleceğin umudu olması önemli…
CHP içinde fraksiyonel bölünmeler olmazsa, bu saatten sonra birilerini ‘Zaman Makinesi’ de kurtarmaz yani…