Murat Kocamış

Tarih: 16.01.2020 02:02

Demokrasi, sanatçılar özgürce sanat yaptığında var olur.

Facebook Twitter Linked-in

Demokrasi, sanatçılar özgürce sanat yaptığında var olur.

                 Demokrasi deyince hep başka ülkeleri örnek vererek konuşuruz.  Bu durum da ülkemizde demokrasinin kör topal olduğuna işaret. 

                Demokrasi kişiye özel bir durum olmamakla beraber toplumun, çevrenin, insanın, doğanın, hayvanın yaşamının, temel hak ve özgürlüklerinin hayat bulmasından ibarettir.  Demokrasiyi savunmak insan olarak  kendimize yapılan haksızlığın bir başkasına reva görülmesini engellemekten geçer. 12 eylül darbesiyle devam eden  askeri vesayetin sürdüğü  1994’lü yıllarda muhafazakar kesimin başörtüsüne özgürlük talebi ve sosyal, siyasal, kültürel sanatsal faaliyetlere yönelik engellemelere karşın  Beyazıt meydanında muhafazakar kesimler,  devrimci müzik ve sanat yapan Grup yorum ve sosyalistlerle hep beraber  özgürlük  sloganı atmıştı .  2020 yılının başında ise muhafazakar kesim için demokrasi yerleşmiş olacak ki bu kadar sessiz davranıyorlar,   oysaki 2002 yılı öncesi en çok baskı ve yasaklamaların kendilerine geçmiş dönemlerde uygulandığını iddia edip mağduruz diyen muhafazakar kesimin demokratik taleplerin ve özgürlüklerin kısıtlandığı bu dönemde  Grup yorum faaliyetini yürütemediği için açlık grevinde olduğunu,  Ferhat Tunç’un yurtdışında yaşamak zorunda kaldığını, iddianamesi hazırlanan  Yılmaz Çelik  ve  bir çok gazetecinin cezaevinde  olduğunu bilerek ve görerek bu duruma sessiz kalışlarını anlamak güçleşiyor.  Suç kişinin siyasi düşüncesine rengine inancına göre değil yasanın belirlediği çerçeveyle  sabitleşir.  1950 yılı öncesi ve sonrası  iktidara gelen anlayışlara   baktığımızda her dönemin kendine göre belirlediği kısıtlamaları görmekteyiz.  Nazım Hikmet bir dönemin yasaklısı,  Şivan Perver bir dönemin yasaklısı, Yılmaz Güney bir dönemin yasaklısı,  Uğur Mumcu bir dönemin sakıncalısı,  Ahmet Kaya bir dönemin haini iken iktidarlar değiştikçe  saygı gören aydın ve sanatçılarımız oldular.  Son zamanlardan hatırlayacak olursak, Şivan Perver dönemin başbakanı tarafından  Diyarbakır’a  davet edilip konser vermişti.  Yine dönemin başbakanı Ahmet Kaya’nın ailesi isterse  naşının Türkiye’ye getirileceğini belirtmişti bence de olması gereken buydu. Aydın ve sanatçılar ‘ya  benim  gibi olacaksın  yada hedef olursun’ algısından hızla kurtulmak için en azından muhafazakar kesimden de çıt çıkmalı demokrasi adına.   İki gündür kamuoyunu meşgul eden konu var ki yukarıda bahsedilen durumun son örneği. Cumhurbaşkanı adayı olmuş Selahattin Demirtaş’ın Devran isimli kitabının tiyatroya uyarlanması  üzerinde yaratılan hoşnutsuzluğa sanatçı Halil Ergün şöyle cevap veriyor. Bir ülkede siyaset yapmasına müsaade etmediğiniz şahsın cezaevinde sanatla uğraşmasından memnun olmalısınız diye vurguluyor, ne yazık ki geldiğimiz son durum bu.   Sanat ve sanatçı üzerindeki baskı sürdükçe,  aydın  ve sanatçılar kendilerini özgürce ifade edemediklerinde demokrasiden bahsedilmesi mümkün değildir.  

 Özgür yarınlar dileğimle, dostça kalın.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —