BAŞYAZAR - Özcan Vural

Tarih: 10.12.2021 01:02

1930-40 ıncı yıllar... 

Facebook Twitter Linked-in

1930-40 ıncı yıllar... 

 

Çocuktum.. Dünyadan olan bitenlerden haberim yoktu. 

Atatürk’ün ölümü halk gibi bizleri de çok üzmüştü.  

O vatan kurtarıcısı idi. Bir kahramandı. Çok ağladık.  

Ürgüp te basit ama tertemiz bir hayatımız vardı.  

Ne televizyon ne de telefon hastalığı yoktu.  

Evlerimizde bunun gibi cihazlar yoktu ki hastalığı olsun.  

Annem yemekleri gaz ocağında pişirir,  

çamaşırı oturup leğende yıkardı. Gazete5 kuruştu. 

 Gaz lambası veya lüks lambası altında oturur ,  

ertesi gün ki derslere çalışılırdı.    Elektrik yoktu. 

Ev kiramız 10 lira idi.( Bakan Suat Hayri Ürgüplü ‘nin evi ) 

Okul , öğretmenler kutsaldı.  Babam da öğretmendi.  

Hem de okul Müdürüydü. ( İnkilap ilk okulu ) 

Bütün resmi memurlar saygı değerdi ama o yıllarda 

Öğretmenlerin durumu bambaşkaydı. Çok saygı görürlerdi. 

Öğretmen benim neslimin en kutsal varlıklarındandı .. 

Babamı ikinci kere askere çağırdılar.  

2. Dünya savaşı başladı dediler. Milyonlarca insan öldü. 

Almanların Edirne'ye kadar geldiklerini duyduk.  

Ordumuz silah gücünün olmadığını silahların eski ,  

birinci dünya savaşından kalma olduğu sonradan öğrendik.  

Neyin ne olduğunu bilmediğimiz için korkmuyorduk.  

Evet ekmek karne ile idi sıkıntı vardı ama üretici köylünün  

askere alındığını ( 2 milyon köylü ) eldeki buğdayın  

idareli kullanılmasını gerektiğini, siloların olmaması sebebiyle 

camilerde korunduğunu sonradan öğrendik.  

İki siyah ekmek alabiliyorduk. Ama yine de mutluyduk. 

Kayseri’ye tayin edildik. Yaşım büyüdü liseye gitmeye başladım.  

Bizler bir harp ekonomisinin ezdiği bir nesiliz.  

Bazı şeylere aklım da ermeye de başladı.  

Siyasilerin ortalığa çıkmaya başladığı ve rahatımızın kaçtığı  

bir devre yaşamaya başladık.  Bizlere yalanlar söyleniyordu.  

Halk evlerinde toplanır varsa yeteneklerimizi geliştirirdik.  

Halk evleri siyasi sebep le Demokrat parti kapattı sinema yaptı. 

Ortada kaldık. Genç nesle yıkım oldu. Dağılıp gittik.

Yamalı elbiseler ,altı kabaralı ve pençeli ayakkabılar giyer,  

Yıpranmış eski ders kitapları okurduk. 

Geceleri pencereler siyah perdelerle kapatılır dışarıya ışık sızmazdı.  

Dostluk, aile, arkadaşlık kavramları bizim için her şeyden önce gelirdi.  

Ve bir meslek sahibi olmak için çok çaba göstersek de amacımız  

hiçbir zaman çok para kazanmak değildi. Vatan ,halk önce gelirdi. 

Bayramlarda Köy enstitülerini gıpta ile seyreder hayran kalırdık.  

Ama mutluyduk , geleceğizden umutlu idik.  

İnönüyü seviyor sayıyorduk.Ailece halkını seven asil insanlardı. 

Bu dönemin ilk 6 yılı dünyayı kasıp kavuran  

ll.Dünya savaşının sürdüğü, Türkiye’nin bu uğurda 2 milyon  

Mehmetçiği silah altında bulundurmak zorunda olduğu yıllardır  

Zor yıllardı. Bu dönemin son 5 yılı ise Stalin canavarının  

Türkiye’den toprak talep ettiği, tehdit ve korku dolu yıllarıdır..  

Bu dönem, Türkiye’nin dış borç alamadığı, fakat Osmanlı borçlarını  

son kuruşuna kadar ödediği yıllardır.. İnsanlar dürüsttü.. 

Bu dönem, savaşa giren girmeyen ülkelerin yoksulları korumak için  

temel gıda maddelerini karneye bağladığı yıllardır..  

Dünyada yüzbinlerce kişinin açlıktan öldüğü yıllardır..  

Ama İsmet paşa babalarımızı harbe sokarak öldürtmedi,  

Kimse de açlıkta ölmedi . Herşeye rağmen mutluyduk. 

Bütün yokluklara rağmen o yılları yaşamak isterim.  

Bunları çok iyi biliyorum. Hiç unutmam. Sizlerde unutmayın. 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —