ZEYTİN KRALI ALİ ÇAVUŞ ( ŞİRİN)
İNSAN İSTERSE....
İSKELE'DEN ZEYTİN KRALLIĞINA..
Bu güne kadar yaptığım söyleşilerde Ali Şirin'in adı zaman zaman geçti. Kendisini tanımadım ama Gemlik'te tanımayan, ismini duymayan yoktur sanırım.
Askerlik Şubesi'nin oradaki evimizden Atatürk Okulu'na giderken, bayırın üstü dedemin, yolun altı da Ali Çavuş'un zeytinliğiydi. Dedemin yağhanesine bazen kestirmeden onun zeytinliğinin içinden iniverirdik. Oldukça büyük bir zeytinlikti. Kimse soyadını söylemezdi. Kürt Ali Çavuş'un zeytinliği derlerdi.
BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE, KÜRT ALİ ÇAVUŞ
Bugün konuğum Ali Çavuş'un torunu, Fatma Şirin Demirel'in kızı, Şale Demirel. Keyifli bir sohbette merak ettiklerimi sordum..
Neden dedene ALİ ÇAVUŞ diyorlar?
Dedem, Kazım Karabekir'in Erzurum'da yanında birebir duran çavuşu. O nedenle ona herkes Ali Çavuş diye seslenirdi. Çavuşluğu oradan geliyor. Aslında tabi isminin başına bir de (Kürt ) eklerlerdi. Kürt değil, Alevi idi. Ama o zamanlar Alevilik saklanan, gizlenen bir şeydi. Doğudan gelen Tunceli kökenli olanların hepsi Alevi. Dedem o kadar saklamış ki ! Çoluk çocuğu bile onu Kürt sanmış. Bunlar aslında Zaza ve dedem Zaza'ca konuşurdu. Kürtçe farklı, Zaza'ca farklı dil.
Anne ve babasını Dersim isyanında öldürmüşler. Dedem çok ağlamış, sır bir adamdı, yaşadıklarını fazla anlatmak istemezdi.
Dedeme sormuşlar, "Kürt müsün?" demişler, o'da "Hee Kürdüm" diye cevap vermiş, öyle de bilinmiş..
Savaş bitince hemen ardından Gemlik'e gelmiş. Sanırım 22-23 yılları olabilir. Atiye öğretmenin sonradan oturduğu ev boşmuş, geçmiş oturmuş. Kısa bir zaman sonra " Mübadele'de gelenler oturacak" diyerek çıkarmışlar. "Ben Kazım Karabekir'in emrinde savaştım, bu memleket için bir kurşun bile atmayanlar mı oturacak? Bende eğer Ali Çavuş'sam bu şehrin kökünü satın alırım" diye yemin etmiş. Gücüne gitmiş bu durum.
Gemlik'te kesedar (Yevmiyeleri yazan kişi) olan bir köylüsü varmış. Kesedarın yanına gitmiş iş istemek için. İstanbul'a gittiğini söylemişler. "Şimdi ben ne yapacağım?" Diye; kara kara düşünürken, akıl verenler "İskeleye tuz yüklü gemiler geliyor, git tuz yükle" demişler.. Semer hikayesi de böyle doğmuş. "Verin sırtıma bir semer onunla yükleyeyim" diyor.. İşte böyle gemilerden tuz yükleyerek işe başlamış..
Gelelim anneanneme..
Anneannem Karacaali köyünden Emine Hanım. Babası Topal Kasım(Ayağı sakatmış) Karacaali'ye Malatya'nın Arapkir şehrinden gelmiş. Babası Şeyh Hasan Ocağı'nın dervişlerinden biriymiş. Her nedense ocağı bırakarak Karacaali köyüne gelmiş. Orada onu Fatma Hanım ile evlendirmişler, çocukları olmuş. Anneannemler dört kardeş, erken yaşta anne babalarını kaybetmişler. Anneannemin üç abisi Rasim, İbrahim, Mustafa. Mustafa bekar öldü. İbrahim İstanbul'da kaldı. Rasim'in çocuğu Kasım ( Pazarcı Kasım Tokgöz) aynı aileden. Mezarları Karacaali'de köşede aile mezarlığında.
Kasım, Fatma, Kadir Topuz(Karacaali çınarlarını diken) hepsi bir yerde.
Kardeşleri savaş zamanı askere gidince( Zaten çeteciymişler. Dağlarda Yunan askerleri ile savaşmışlar) kız kardeşlerini başına bir şey gelmesin diye köy halkı ile birlikte Selimiye kışlasına göndermişler. Tabii tek başına bir kız, köylü tedirgin oluyor, " Biz ne zamana kadar sahip çıkacağız, bu kızı evlendirelim" diyorlar. Emine'yi yaşça büyük bir Acem ile evlendiriyorlar. Ondan bir kızı oluyor fakat çocuk daha kırk günlükken Acem ölüyor. Acem'in ailesi ile birlikte oturuyorlarmış. Sanırım hastaydı ve öleceğini hissetti, karısına bir kese altın veriyor ve "Bu altınları sakla, bana bir şey olursa bunlar seni kapının önüne koyarlar, bari bunlarla geçinir, hayatını kurarsın" diyor. Anneannem çocuğun yorganını söküp altınları içine dikiyor. Nitekim eşi ölünce söylediği gibi oluyor ve eşinin ailesi Emine'yi istemiyor, kovuyorlar. Ne yapsın? Tekrar Gemlik'e geri dönüyor Emine hanım çocuğu ile ve Yeni Mahalle'den bir ev tutuyor.
Tesadüf ki, tuttuğu evin yanında kesedarın evi var. Dedem Ali Çavuş bu eve sık sık gelmekte. Emine hanım çocuğu ile kapıya çıkarken dedemi görüp beğeniyor. Kesedarın karısı Hacer. Anneannem kadına " Beni bu çocuğa yapsana" demiş.
Kadın bakmış çavuş bekar. Emine bir çocuklu dul.
Hiç olur mu?
Para nerde güç orda, anneannem çıkarıyor altınları, şöyle bir hop hop hoplatıyor ve "Yap bana bu adamı" diyor.
Ali Çavuş'a söylüyorlar. Gidiyor o akşam düşünüyor. Ölçüyor tartıyor. Birde yemini var, " Ben bu şehri satın alacağım diye ant etmiş"
Bu seferde "Ben bu Emine'yi alacağım" diyerek kesedara söylüyor. Böylece Emine Hanımla Ali Çavuş evleniyor. Dedem bir fiske vurmadan Cemile'yi kendi çocuğu gibi büyütmüş..
Bu evlilikten beş çocuk daha olmuş. Dayım İsmail Şirin 28, annem Fatma 29, Ülker teyzem 35, Suzan 36, Bengül 38 doğumlu. Anneannem Bengül'e 17 günlük loğusa iken zatürre olarak vefat etmiş.
Atatürk 38 yılında ölünce anneannem çok ağlamış. Zaten az zaman sonra da ölmüş. Feraceyi Gemlik'te atıp manto giyen ilk kadınlardan biriymiş. Çok iddiacı bir kadınmış. Bankacı Bekir Beyler Gemlik'te ilk radyo alan kişiymişler; anneannem görünce, hemen " Onlarda var da bizde niye yok?" Diyerek gidip radyo almış.
Çok becerikli, Osmanlı, yiğit kadınmış. Altınları çok güzel değerlendirmiş. Dedem de çok çalışkanmış. Bir küfe zeytin parası vermiş, dedem satmış yerine üç küfe zeytin almış. Böylece 11 yılda Umurbey altı kanlı havuz denilen mevki'yi, mezarlığın oradaki bahçeleri, Çukurbahçe'yi, tersane'nin oraları, 2 tane dükkan, Balıkpazarı'ndaki yerlerini vs bir sürü mal edinmişler.
Hükümet yanınca dedem tüm malları üzerine geçirmiş, anneannemin haberi olmamış..
Hükümet deyince; soyadı kanunu çıkınca dedem de soyadı almak için gidiyor. Aslında soyadı " Zeytin" olsun istiyormuş. Bakıyor ki, ZEYTİN soyadını almışlar. Üzülmüş.
Oradan dedemi tanıyan biri " Ali bey, sen çok şirin adamsın, soyadın Şirin olsun" demiş. Şekerim'siz konuşmazmış dedem. Soyadı da böylece Şirin olmuş.
Tabii çocuklar küçük, iki yıl sonra Dutluca Köyünden Yaşar Hanım ile evlenmiş. Yaşar Hanım 20, dedem 46 yaşlarında. Ondan da Birgül teyzem 43, Mualla ve 49 yılında da İbrahim dayım olmuş. Dedemin çocuklarından yaşayan, Suzan, Bengül, Mualla. 5'i öldü. İlk torunu da ablam.
Ali Çavuş bütün malları üzerine geçirince çok zenginlemiş. Çalışkandı ama aynı zamanda da açıkçası çok cimriydi.
O zaman Erçekler'den bir ayakkabı alır, yazdırır gider dedeme gösterirdim. Beni dükkanda görür arkasını döner, para vermek istemezdi.
Annem babamın aylığı kadar dedemden para alırdı. Vermezse " Dağıtırım burayı, benim annemin malı, parası" derdi. Bir zeytin zamanı para almazdık.
Bir şey anlatayım da gül. Şimdi zaman zaman aklıma gelince bende gülüyorum annemle dedemin hallerine.
"Zeytin zamanı geldiğinde annem beni yanına alır Çukurbahçe'ye zeytin toplamaya giderdik. Tabii bizde öyle merdiven falan yok, sepetlerle dalların altından sağardık zeytinleri. Kendimize yetecek kadar, çok değil. Bir yanda da dedemin işçileri çalışırdı.
Annem ağaca çıkmış, dedem gelir, "FATMAAA İN AŞAĞI" diye seslenir. Annem "Bana bak! Burası benim babamın malı inmem" diye tutturur. Dedem "HIRSIIZ!" Diye bağırır, o sinirle topladığımız zeytinleri döker ezerdi.
Annem durur mu hiç! O'da ağaçtan iner, gider toplayıcıların örtüye döktüklerini katlar küfeye doldurur, "Sen benim zeytinlerimi ezdin, bende bu küfeleri alıyorum" derdi. Dedem sonradan bize, yolda giderken annemin bu sözüne çok güldüğünü söylerdi . "Fatma bana dedi ki; burası benim babamın malı, sen Tunceli'ye git. Beni zeytinliğimden kovdu bu kız" derdi..
Yani ilişkilerinde böyle hem komik, hem trajik şeyler vardı. Yine de dedem çok yumuşak, modern görüşlü bir insandı. Hayat ablalara gidip resim çektirirlermiş, giymelerine, gezmelerine karışmazmış kızlarının.
Eskiden rakı içer, Evin Restoran'a sık sık gidermiş. Hatta Aşçı Mustafa'nın kızı Halide kendisine harçlık verdiğini söyler. Rahmetli Eyüp ile İbrahim dayım iyi arkadaşlardı.
Ufku fazla geniş değildi. Babam ithalat için dedeme çok fırsatlar açtı. Fakat kaliteli mal gönderemedikleri için bu fırsatları kaçırdılar.
Yine de iç piyasada Ali Şirin'in zeytin piyasasını elinde tuttuğunu söylerler. Bir nevi Ağa gibi olmuş. Marmara Birlik zeytin fiyatını açıkladıktan sonra kamyonun üstüne çıkar, " Onlar beş verdiyse; ben altı lira veriyorum, hem de peşin" dermiş. Dolayısı ile fiyatı o belirler, herkes de zeytinini dedeme verirmiş.
Orhangazi, Gemlik, belki İznik de dahil köylüler dedemle alışveriş yaptığı için; düğün dernek her şeylerine dedemi çağırırlar, dedem de kendi gitmez yerine annemi gönderirmiş. Bütün köyler annemi tanırdı. Düğün başlar "Fatma oynasın" derler, " Ortayı boşaltın oynayayım der" güzelde oynarmış. Dedem ne kadar cimri ise, annemin de o kadar eli açıktı. İyilik yapmayı severdi.
Dedem Celal Bayar ve İsmet İnönü ile çok ahbaptı. CHP İlçe Başkanlığı ve bildiğim kadarı ile Ticaret Odası yönetiminde bulundu. İsmet İnönü Gemlik'e geldiğinde dedemin bürosuna gelirmiş. Haliyle dedem Tunceli kökenli, hatırı sayılır, sözünü dinlerler oy onlar için önemli.
Celal Bayar'da dedeme " Yaa Ali Bey; sen Gemliklisin, ne alakan var İsmet Paşa ile, bizim partiye gel" diye sitem edermiş.
Şükrü Kaya ile de çok iyi dosttular. Daniş Bey'in çiftliğinin orada Şükrü Kaya'nın zeytinliğinde bir gün yere oturmuşlar, ayaklarını da uzatmışlar sohbet ediyorlarmış. Babam atla gitmiş, onları öyle görünce şaşırmış. Babamı görünce dedem "Bu benim damat "diye tanıtmış..
3000 kişi yanında ekmek yermiş. Öldüğünde icrada 20 bin alacak dosyası varmış.
Gürleli ....... bir adama çeltik alsın diye para vermiş. Aradan 5-6 yıl geçmiş adam ne çeltiği, ne parayı vermiş. Adama ben çeltiğimi isterim diyor, vermeyince de malına icra koyduruyor. Adam dedemin yazıhanesine gelerek 5 kurşun sıkıyor, üçü boşa, ikisi dedeme isabet ediyor. 16 Kasım 1976 yılında 81 yaşında Dersim'de dünyaya gelen Ali Çavuş maalesef bir kurşunla Gemlik'te hayata veda ediyor.
Gemlik'te hemen hemen herkesin tanıdığı, tanımasa da adını duyduğu, hakkında çeşitli yorumlar yaptığı KÜRT ALİ ÇAVUŞ'u andık ve anımsadık. Onu torunundan dinledik.
Şale Hanım gayet samimiyetle dedesini anlattı. Fotoğraf arşivini bizimle paylaştı. Kendisine bana zaman ayırdığı için teşekkür ediyorum.
Adı geçen herkese rahmet, yaşayanlara sağlık dileyerek bu günkü sohbetimizi bitiriyoruz, ama bitmedi..
Devam edecek...
Bir sonraki sayımızda Şale Hanım ile babası Liman Başkanı Sami Demirel'i konuşacağız..
REYHAN ÇORUM..