GİTMESEK DE,KALMASAK DA,O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜR..
UMURBEY KÖYÜNDE TARİHİ BİR AYIP!!!
AYKUT ALP'İN OĞLU EMİR KARA ALİ..
Dedemin dedeleri Umurbey'e gelerek Umurbeyli bir hanım (Huriye hanım)ile evlenmiş.Hanım Pars Beyler sülalesi'ndenmiş.Umurbey dedelerimin,babamın köyü,benim de köyüm.Kaç nesil geçse de üstünden insan köklerini unutmamalı.
Zaman zaman giderim,Beyler Mezarlığını,Celal Bayar Müzesi'ni,Aytepe'yi ve Karaali'yi ziyaret ederim.
Orada içimi sızlatan bir mezar var.Çok yazdım,fotoğrafladım.Benimle aynı duyguları hisseden Umurbeyli hemşerilerim var.
Kimileri yok mezarı başka yerde der!
Kimileri yok vasiyeti böyleymiş,mezarı burada der!
Ne olursa olsun.İster gerçek,ister sembolik burada bir mezar var ve o mezar layık olduğu şekilde orada ziyarete açık olmalı.
Umurbey'de,Aytepe'de doğmuş,büyümüşler,istiyorlar ki tarihe vefa gösterilsin.Bu yazım bir anlamda bizlerin(Umurbeyliler'in) duygularını içermekte..
İki yıl önce bu konuyu dile getirmiş ve mezarın halini görüntülemiştim.Bir kaç gün önce Aytepe'de bir arkadaşıma ziyarete gittim.Kara Ali Dede'ye de uğramadan geçemedim.Yine aynı üzücü duygularla geri döndüm,değişen bir şey olmamış.Dede paravanlar arkasında hapsedilmiş,gazinonun sandalye,masa,hurda,odun,çöp vs malzemeleri arasına sıkışıp kalmıştı.Ne bir işaret ,ne yol gösteren dikkati çeken levha var.Mezarı mermerden yapılı artık.Bursa Büyükşehir Belediyesi yapmış ve baş ucunda da bir açıklama var ama "Kuyudan adam çıkarmak gibi zor ve meşakkatli onu bulmak.Bulup gitseniz işte o daha kötü,tarihi bir utanç.
Eskiden benim çocukluğumda garip bir mezardı,iki yakayı görmese de etrafı açıktı,şimdi mermerden olmuş mezarı ama; "Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı"der bir halde,"Kimsesiz öksüz kalmış bu yerde"
Arkadaşım Fatma Gülten Bayrı'da benim gibi Umurbey Köyü'nün yerli ve eski bir ailesinden.
Kısaca bu aileyi tanıtarak başlayayım yazıma.
Gülten hanımın babası Mustafa Küçük.1935 senesinde Umurbey'de doğmuş.Eşi Nurten Küçük 39 doğumlu,on yıl önce rahmetli olmuş.Aytepe'deki evinde yaşıyor.İki kız evladı var.
Mustafa amcamızın Umurbey'de yapmadığı iş kalmamış.Eskiden meydanda kahve çalıştırmış.İstanbul'dan gelen birileri ile yeni sinemayı işletmiş..71 yılında ise Aytepe Gazinosunun işletmesini alarak beş yıl süre ile çalıştırmış.
Mustafa Bey ile telefonda görüştük.
Ona da sordum "Gerçek mezarın yeri orası mı ?"dedim."Evet ben orayı çalıştırırken Bursa'dan vali geldi ve mezarı düzenlediler.Bu düzenleme esnasında mezar kazılmadı."dedi.Gülten Hanım babasının çalıştığı yıllardan ve çocukluğundan bahsetti.Gazinonun tam karşısında evi."Babama yemek götürürken her gün duamı okuyor ve çok üzülüyorum bu durumda olmasına" diyor.
Bakalım bizlere neler anlatmış..
Köyümüze gelen 25-30 senelik bir gelin var.Bir dileği vardı aldım onu Kara Ali Dede'ye götürdüm.Tabi ki Allah'dan istiyoruz dualarla dileklerimizi ;ama Kara Ali Dedemiz bizim çocukluğumuzdan beri manevi olarak bağlanıp ziyaret ettiğimiz,dualar ettiğimiz ve içimizden geçenleri de dileyip istediğimiz manevi bir şahsiyet.
"Bu kızımız bunca yıl bu köydeyim ben bilmiyordum" dedi.Aslında her yerde türbeler var.Bir çok ziyaretçi gelerek ziyaret ediyor.Kara Ali Dede de öğretmenlerimizin bize öğrettiğine göre önemli biri,neden bu kadar değersizleştirilmiş.Bu bizleri çok üzüyor ve kendim,köyüm adına ben mezarının daha görünür olmasını,tanınmasını,korunmasını,eski geleneklerimizin yaşatılmasını istiyorum..
Peki nasıldı eskiden?
Ben 62 doğumluyum.Hep Umurbey'in bu muhitinde oturdum.Az yukarıda eski bir evde otuyorduk.İlkokulu Umurbey İlkokulu'nda okudum.Babam Aytepe gazinosunu çalıştırırken de,öncesi ve sonrasında da ,o zamanlar Kara Ali Dedenin mezarı Umurbey için önemliydi.Tabi biz çocuktuk neler yapmış,kimmiş pek bilmezdik.Burada insanların adaklar adadığı bir dede var diye bilirdik.Küçük ellerimizi açar dilimiz döndüğünce dualar ederdik.
Ziyaretçiler gelirdi.Mezar şu anki yerinde yerde,başucunda mumlar yakılan sıradan ama etrafı açık şekildeydi.Fenerler asılırdı.Aytepe'nin altında incecik bir yoldan İncesu'ya inilirdi.Ali Dedenin eşinin mezarının orada olduğu,her akşam ışıl ışıl elinde fenerle oraya eşine ziyarete gittiğini söylerlerdi,görenler olurmuş.
Adakları gerçekleşenler halı sahanın olduğu yere gelerek kazanlar dolusu çorba kaynatırlar,pilavlar yemekler yapılır,salıncaklar kurulur,şenlikler yapılırdı.Akşama kadar köy halkı toplaşır,yenilir içilirdi.
Babamın çalıştırdığı yıllar Aytepe'nin en güzel zamanlarıydı.Sonradan restore oldu ama o hali daha güzeldi.Zaten Umurbey'de bizim çocukluğumuzda daha güzeldi.Sinemalar,banka,postane her şey vardı.
Bayrı ailesi de Umurbey'in eski ve önemli bir ailesi.Dönerken eşinin kasap dükkanına uğradık.Temizliği,titizliği,sattıkları et ürünleri ile sadece Umurbey halkı değil,her yerden gelen müşterileri var.Hem ihtiyaçlarımızı almak ,hem de onlarla da konuşmak için meydana indik.
Gülten Hanım'ın eşi Recep Bayrı.Dört kuşaktır bu kasaplık işini yapıyorlar.Dedeler Süleyman Mercan,Osman Bayrı,Recep Bayrı ve oğlu Aykut Bayrı.
Zaman zaman Umurbey'de dört kasap olmuş,tek tük yabancı kişiler de açmış ama kasaplık işi Bayrı ailesinin yaptığı ve devamlılıkla sürdürdüğü bir iş.
Ayak üstü Recep Beyden bilgiler aldım.Bir de anı anlattı bana.
"Dedem ve babamdan sonra bu işi 81 yılından beri yalnız başıma yaptım.Şimdi oğlum devam ettiriyor.Eskiden o bana yardım ederdi,şimdi ben ona.İnşallah bizden sonra onun oğlu devam ettirirse beş kuşak bu mesleği yapmış olacağız.
Bu kadar uzun zaman bu işi yapmamız kaliteye önem vermemizden.Biz hazır et almayız.Hayvanı alır keseriz,bizde ithal et satılmaz.Ben yurt dışına da gittiğimde hep bu işimle ilgili araştırma yapar,en son çıkan makineleri takip eder alırım.Birlikte gittiğim kişiler beni göremezse "Kasaplıkla ilgili iş yerlerine gitmiştir gene" der.İşimle ilgiliyim.Severek yapıyorum.
Kasapların en büyük sorunu Gemlik'de Mezbaha'nın olmayışı.Mezbahayı kapattılar.Bursa ve Yalova'ya gitmek gerek.Artık bu işi yapmak iyice zorlaştı ama çok şükür bizim bir markalaşmış adımız var..
Dört kuşak deyince dikkatimi babasının babası olan dedenin faklı soyadı çekti.Onu sordum anlattı.
Celal Bayar malum Umurbeyli.Süleyman dedemin de arkadaşı.Bizim Bayrı soyadımızı O verdi..Hikayesi kısaca şöyle.
Süleyman dedeme Celal Bayar soruyor"Süleyman benden bir istediğin varmı?"
İlkokulu Umurbey'de okuyan amcam okumaya çok hevesliymiş.Bunu Celal Bayar'a söyleyince dedem,Celal Bayar amcamı alıyor Ankara'ya götürüyor.Yanına üç beş parça eşya konulan Hüseyin amcam Umurbey'den okumak için gidiyor.Celal Bayar önce İstanbul Haydarpaşa Lisesine kaydını yaptırıyor,ortaokul ve lise yatılı olarak orada bitiyor.Edebiyat ve şiire olan merakı nedeni ile Edebiyat Fakultesi'ne kaydoluyorsa da,Celal Bayar onun Hukuk Fakültesi'ne yazılmasını istiyor.Amcam böylece Hukuk fakültesini bitirerek 1949 yılında Gemlik'de avukatlık yapmaya başlıyor.Hamisi Celal Bayar olunca siyasetten de uzak kalamıyor.Demokrat Partiden milletvekili oluyor.60 ihtilalinde tutuklanıyor.Çıktıktan sonra yine Bursa'da avukatlık,DSİ ve Ziraat Bankasında kamu avukatlığı gibi görevlerde bulunuyor.Celal Bayar Vakfında yöneticilik yapıyor ve 1998 yılında rahmetli oluyor.
İşte bu amcamın yaşam öyküsünde onun Celal Bayar'a olan sadakati,vefa borcu,saygısı nedeni ile soyadı Bayrı oluyor.Celal bey onun bu tavırları nedeni ile "Sen çok vefalı bir çocuksun,senin soyadını BAYRI yapacağım"demiş.Bayrı Vefalı demekmiş.Amcam sonra mahkemeye baş vurarak aile soyadını da değiştirmiş ve sonrası BAYRI olarak devam etmiş..
Kasap dükkanında arkadaşım Metin Bayırlı ile de karşılaştım ve ona da sordum Aytepe Gazinosu ve Ali Dedeyi..
"78-83 yıllarında Aytepe Gazinosunu ben çalıştırdım.Dayım Ayhan Gündoğdu(benim de eniştem) anlatırdı.Aytepe giriş merdivenlerinin önünde bir mezar varmış.Kara Ali dede bir komutanmış."Ölünce beni iki deniz gören bir yere gömün"demiş.Burası çok güzel ama bakımsız çalılık bir yermiş.Öğretmenler,öğrenciler ve halktan kişilerle temizlenerek meydana çıkarılmış.Emin Dalkıran zamanında ağaçlandırılmış.Demokrat Parti zamanında buralarda bir düzenleme olmuş.Pars Dönmez'in zamanlarında Bursa Valisi ziyarete gelmiş.O zamanlar buraya ufak dokunuşlar yapılmış.Bir çay ocağı koymuşlar, insanların gelip piknik yapıp çay içebileceği bir yer halindeymiş.Vali "Bu mezarda yatan kim?"Diye sormuş.Pars bey bildiği kadarı ile anlatmış.Vali bey Ankara'ya giderek durumu bildirmiş ve mezar biraz daha bakımlı hale getirilmiş.Yine de gazinoyla iç içe olması nedeni ile hep arkalarda bir yerde olması mezarı kapattı ve ilgiyi azalttı.Sonra Fatih Mehmet Güler'e de söyledim.Aslında mezarın taşınması lazım.Yer değiştirmesi daha mantıklı.Alt yola yapılması daha uygun.Hem yolu ayrı,hem gözükecek bir yerde.Aşağıya da KARA ALİ'ye gider yazılmalı..
KARA ALİ'YE ÇIKARSA YOLLAR..
Ne göreceğinizi söyleyeyim..
Aytepe Gemlik'in de,Umurbey'in de en güzel yerlerinden biri.Adeta seyir tarası gibi.Gemlik bu kadar betonlaşmadan önce oradan Gemlik'e bakmak,tahta masalarda bir akşam çayı içmek muhteşem bir keyifti.
Adını belki ayın en güzel hali ile gözükmesinden,belki de Kara Ali'den almış.Şimdi ne söylesek rivayet.Çocukluğumuzda aşağıya inen merdivenlerden ine çıka oyunlar oynardık.O zamanlar Aytepe Gazinosu daha kır bahçesi havasında ama çok güzeldi.Çepe çevre ağaçlar manzarayı kapatmıyordu.Çocuklar için bulunmaz bir mekandı.Anne ve babalarımız kalabalık gruplar halinde orada kimi alkol alır,kimi çay içerdi ama asla bir taşkınlık olmadan gidilen bir aile mekanıydı.
O zamanlar çok kez bende dualar ettim,KARA ALİ KİMDİR ?Bilmeden..
Kara Ali tarihimizde önemli bir kahraman..
Kısaca bakalım tarihe ve hak ettiği değeri gösterelim..Burası neden İznik'in Bayraklı Dedesi gibi olmasın.İnsanlar nerelerden geliyor görmek için.Orayı çalıştıranlar için de bir şans ama üzgünüm kullanamıyorlar.
(Çeşitli kaynaklardan alınmış kısa kısa alıntılar.)
ÖNCE BABASI AYKUT ALP.
Osman Gazi’nin silâh arkadaşlarından, aşiret beyi (öl. 1330’dan sonra). İnönü sancak beyi oldu (1302). Hereke’nin ilk fethinde (1326-1330) Türk kuvvetlerine kumanda etti.
Osmanlıların ilk ünlü denizcilerinden İmralı fatihi Kara Ali’nin (Emir Ali) babası; Ankara savaşında esir düşen Kara Timurtaş Paşa'nın dedesi; İstanbul fethine Anadolu Beylerbeyi olarak katılan Umur Beyin büyük dedesiydi.
KARA ALİ..
Ali Dede, aslında mezarı Umurbey’de bulunan Türk fatihlerindendir. Kendisi Hereke’yi fetheden komutandı.
Bizanslılar kaleyi savunuyorlar, gaziler ise kumandanları Kara Ali’nin arkasında, sancağı bir an evvel kale burcuna çekmek için vuruşuyorlardı. Kaleden ok yağmuru yağıyordu. Bizanslılar, “Hurra!.. Hurra!.. ” diye naralar atarken, gazilerin “Allah!.. Allah!.. ” nidaları ve tekbirler onların baykuş seslerini bastırıyordu.
“BEYİM GÖZÜNE OK SAPLANDI”
Taarruzun kızıştığı bir sırada, kaleden atılan oklardan biri, Kara Ali Beğ’in sağ gözüne saplandı. Sanki ok onun gözüne saplanmamıştı. Askerine emirler veriyor, sesleniyordu.
“Allah aşkına! .. Din içün… Devlet içün vurun şahbazlarım!.. Koman gazilerim!..Yürüyün aslanlarım!..”
O sırada akıncılardan birisi: “Beyim gözünüze ok saplandı” dedi.
O bir taraftan oku çekip çıkarırken, akıncıya: “Bre yiğidim, ne telaş edersin? Bir başa bir göz yeter, iki göz olup arkaya bakmaktan ise tek göz olup ileri atılmak daha evlâdır…”
Ve dört saat sonra Türk bayrağı, Hereke Kalesi’nde dalgalanmıştı.
Kaynak: Sadık Dana, İslam Kahramanları 2, Erkam Yayınları
1326’da Bursa fethedilmiş,sıra Gemlik’e gelmiştir. 1333 yılının bahar aylarında 2000 kişilik bir ordu Umurbey tepelerine gelerek konuşlanmıştır.Başlarında Kara Ali Bey vardır.
Keşif müfrezeleri, şimdiki Umurbey köyünün camisinin bulunduğu yerde, o zamanki cevizlik içinde küçük fakat şirin bir manastıra rastladılar.İçindeki ihtiyar rahibi, Gemlik’in ilk esiri sıfatıyla Orhan Bey’e gönderdiler.
Türklerin karşı tepelere karargâh kurduğunu gören kale halkı çalışmalarını hızlandırıyor, fakat sabah rüzgârlarının getirdiği ezan sesleri ve mehterin harp nağmelerine karışan köslerin sedaları Rumları hakikaten korkutuyordu.Gemlik’te ise kilise çanları, halkı kale müdafaasına çağırıyor ve maneviyatı yükseltmeye gayret ediyordu.
Gemlik kuşatması'nın deniz cephesi komutanı Aykut Alp'in oğlu Kara Ali, denizci olduğu için, öldüğünde iki tarafından da deniz gören bir yere mevkiye gömülmesini vasiyet etmiştir. Bu vasiyete uygun bir yer olan ve bugün Aytepe diye anılan yere gömülmüştür. Halk arasında "Ali Dede" olarak tanınan Kara Ali'nin mezarı halen Aytepe'dedir. Umurbey'in doruk noktasındaki Aytepe'den İznik Gölü ve Marmara Denizi görülmektedir. Umurbey'in doğusundaki tepe bir mesire yeridir. Aytepe'den bakıldığında ön planda Umurbey, geri planda Gemlik körfezinin eşsiz güzelliği.
UMURBEY.
Umurbey beldesine adını veren Umur bey, Pars beyin torunu Yakup beyin oğludur. Umur bey adı duyulmamış eski bir Türkçü'dür .Avuç dolusu altın vererek bir çok tıp kitabını Türkçe'ye çevirmiştir, Türk dili için bir çok girişimlerde bulunan Umur bey o tarihe kadar tüm vakfiyeler Arapça iken kendi, Vakfiyesini özellikle Türkçe yazdırmıştır. Bursa'da bulunan ilk Türkçe yazıt da bu kişinin yaptırdığı caminin kapısında bulunmaktadır .(Kaynak. Raif Kaplanoğlu)
Bir rivayete göre ise hakkında yazılanlar şöyledir.
KARA ALİ (Emir Ali).OSMANLI TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ
Osman Gâzi’nin silâh arkadaşlarından Aykut Alb’in oğlu. Osmanlı Devleti’nin ikinci amirali. Kara Ali, Osman Gâzi’nin de kumandanlarından olup, Orhan Gâzi zamanında da başarılı hizmetlerde bulunmuştur. Yiğit ve kahraman kişilere Türkler arasında kara lakabı verildiğinden, asıl adı Ali olan bu Gâziye de gösterdiği kahramanlıkları sebebiyle Kara Ali denmiştir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir.1356 yılında Gelibolu’nun fethi sırasında çarpışarak şehîd düştü. Vasiyeti üzerine, Gelibolu’nun sonradan Hamza Bey limanı ismini alan Marmara cihetindeki liman kıyısına defnedildi. Oğlu Demirtaş (Tîmûrtaş) Paşa onun yattığı yere sonradan bir türbe yaptırmıştır. Gelibolu ve civar halkı onu “Ali Baba” diye rahmetle anmakta ve türbesini ziyaret etmektedir.
Kara Ali,Osman Gâzi tarafından 1308 senesinde Bursa civarında Kite tekfuruna bağlı Galios adasının fethine me’mûr edildi. Adayı fethedince, buradaki büyük kilisenin şöhret sahibi rahibini, ailecek Osman Gâzi’nin huzuruna getirdi. Sonra bilâhare rahibin kızı Kara Ali ile evlendirildi.
Osman Gâzi’nin 1313 yılındaki seferinde, Geyve tekfuru kaleyi boşaltarak ahâlisi ile birlikte Kurudere denilen müstahkem bir mevkie asker toplamıştı. Osman Gâzi mücâhid gâzilerle birlikte hücum ederek,Karasu derbendi denilen bu zor geçidi ele geçirip, düşmanı hezîmete uğrattı.O sırada Geyve’ye bağlı Tekfur Pınarı denilen sağlam bir kalenin zapt edilmesi gerekiyordu.Osman Gâzi, hükümet merkezi olan Yenrşehir’e dönmesini îcâb ettiren önemli bir iş yüzünden,bu vazîfeyi Kara Ali’ye bıraktı.Kara Ali kısa bir zamanda Tekfur Pınarını alarak ele geçirdiği ganimetleri, Osman Gâzi’ye gönderdi.Bu hizmetine karşılık olarak da Tekfur Pınarı ve buraya bağlı olan yerler, Kara Ali’ye tımar olarak verildi.
Geyve ve diğer yerler de öteki mücâhid gâzilere dağıtıldı. Kara Ali daha sonra Geyve’ye bağlı Bizans kalelerinden Yeni kale, önde ve Yamukça hisar kalelerini Osmanlı topraklarına kattı.
Osman Gâzi zamanında başarılı askerî hizmetleri görülen Kara Ali, bu hizmetlerini Orhan Gâzi zamanında da sürdürdü. Orhan Gâzi, ilk Osmanlı amirali Kara Mürset Bey’in vefâtından sonra, onun yerine Kara Ali Bey’i getirdi. O sırada derya kaptanının tam karşılığı olarak Emîr-ül-bahr ünvânı kullanıldığı için, Kara Ali Bey, kısaca Emîr Ali diye anılmış ve târihe böyle geçmiştir.
Emîr Ali, yeni kurulan Osmanlı denizciliğini hareketlendirmek suretiyle, Marmara’da bir deniz hâkimiyeti kurdu. Bu suretle Mudanya ve Gemlik kıyılarına asker çıkararak Bursa’ya yardım eden Bizans donanmasını böyle bir dayanaktan mahrum bıraktı. Bursa ve İznik’in fethedilmesini kolaylaştırdı. Bu arada Marmara’deki dayanak noktalarını da ihmâl etmeyen Emîr Ali, önceleri ismini alan, fakat sonraları halk dilinde İmralı şekline çevrilen Kalo Limno adası ile Marmara adasını da fethetti. Gemlik, Armutlu, İzmit, Yalova, Hereke gibi sahil şehirlerini fethederek (1338), Osmanlıların Marmara kıyılarına inmelerini sağladı. Böylece bu yeni kurulan Osmanlı filosu ile kara harekâtına büyük destek oldu.
Târihlerimizde İzmit’in alınması sırasında İzmit’e yakın bir mesafede bulunan Koyunhisar kalesinin,Kara Ali ile babası Aykut Alb tarafından fethedilmesinin İzmit’in fethini kolaylaştırdığı bildirilmektedir.
Orhan Gâzi, İzmit’i almaya karar verip İzmit civarında konakladığında, kumandanlarından Aykut Alb ve oğlu Emir Ali’yi bir mikdâr askerle Koyunhisarını fethetmek için gönderdi.
İzmit’in kadın tekfuresi Balokonya, Bizans İmparatoru’nun akrabâsıydı. Mayon isimli erkek kardeşi de Koyunhisar kalesi tekfuru idi. Fırsat buldukça Osmanlı obalarına saldırır; koyun ve keçi sürülerini çalardı. Kılayon, ablasına yardıma gelirse Osmanlı askerini meşgul edebilirdi.
Aykut Alb ve oğlu Kara Ali, Koyunhisar önüne vardığında, kale komutanı Kılayon, bütün silâhlarını takınmış, zırhlarını kuşanmış olarak kalenin baş mazgalında kendilerini gözlüyordu. Etrafında bir sürü şövalye ve subay vardı. Kendilerini görünce kollarını sallamaya, bağıra çağıra bir şeyler anlatmaya başladı. Kara Ali dillerini bilirdi. Fakat uzak olduğu için bir şey anlaşılmıyordu. Biraz daha yaklaşınca; “Gelin gelin... Ölümünüze geldiniz... Sizden sonra Orhan Bey’inizi de öldüreceğim. Ablamı onun elinden kurtaracağım” dediğini anladı. Duyduklarını yanındakilere tercüme etti.
İşte bu sırada Kara Ali, yayını sonuna kadar gerdi ve; “Yâ Allah! Bismillah...” deyip okunu fırlattı. Tekfurun yalnız göz delikleri hâriç her tarafı zırhlarla kaplı idi. Kara Alî’nin duâlı ve İsabetli oku, Kılayon’un sol gözünü delip beynine saplandı. Şımarık tekfur, zırhlı bir kuş gibi kaleden aşağı uçtu. Osmanlı fedaîleri koşup onu Aykut Alb’in önüne getirdiler ve buyruk üzerine kellesini kestiler. Aykut Alb; “Kara Ali’m, tiz bu kelleyi Orhan Bey’imize yetiştir. Ola ki bir diyeceği vardır! Biz de hemen şu kaleyi teslim almaya bakalım” dedi. Daha sonra Orhan Gâzi kesik kelleyi bir mızrağa saplatıp, İzmit kalesi önüne diktirdi. Mağrur Balekonya, kardeşinin kesik başını görünce dehşete kapılıp telaş içinde, sulh için elçiler gönderdi.
Müslüman Türklerde, aman diyene kılıç kalkmazdı: Yine öyle oldu ve bütün Gâziler şanla şerefle İzmit’e girdiler. Bu zaferi kendilerine nasîb eden yüce Allah’a şükrettiler.
Kara Ali, Orhan Gâzi’nin kumandanları arasında Bizanslılarla yapılan Palekonan muhârebesine de katıldı ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Daha sonra Rumeli Fâtihi Süleymân Paşa’nın, Rumeli’ye geçişinde büyük hizmetleri oldu. 1356 Mart ayında çetin ve kanlı bir muhârebeye sahne olan Gelibolu’nun fethinde, denizden yapılan harekâta katıldı. Bu harekât esnasında kale kapısı önünde çok şehîd verildi. Emir Ali de bu şehîdler arasında idi.
(1) Devlet Kuran Kahramanlar; sh. 109
2) Yeni Tarih Dergisi; sayı-2, sh. 50
3) Deniz Kuvvetleri Dergisi (Ocak-1974); sh. 27
4) Tevârîh-i Âl-i Osman (Âşıkpaşazâde)
5) Neşrî Târihi
Her ne kadar yazılı kaynaklar farklı ifadeler ve bilgiler içermekteyse de; bu kadar eski bir tarih için ancak yazılı kaynaklardan faydalanma durumundayız.Gerçek belki de mezarın incelenmesi ile ortaya çıkar.
Siz hangisine inanırsanız inanın.Ben mezar sembolik bile olsa;bu önemli şahsın mezarının tarih ve Turizm mahallesi(Köyü)Umurbey'e değer katmakta olduğunu,en güzel şekilde de tanıtılması gerektiğini düşünenlerdenim..
EMEĞİ GEÇENLERE,BAYRI AİLESİNE TEŞEKKÜRLERİMLE..
REYHAN ÇORUM.