"VİRA BİSMİLLAH" DİYEREK;
İZZET KAPTANLA AÇILALIM DENİZLERE.
Bir süre önce İzzet Kaptan'a ziyarete gitmiş ve anılarını yayınladığımız gazeteleri götürmüştüm. İzzet Kaptan'a gidilir de; ona bir şey anlattırmadan dönülür mü?
Gemlik balıkçılığı ile de ünlüydü bir zamanlar. Bol ve bereketliydi balık sezonları. Kayıkhanemiz vardı, filmlere bile mekan olan.
Hep turizm ile ilgili anıları yazıldı, konuşuldu bu günü kadar.
Peki İzzet Kaptan kış sezonunda ne yapardı?
Soralım bakalım kendisine, neler anlatacak?....
" El salla , el salla "diye yaz boyu seslenirdi insanlara. Sonra da atlarmış motoruna, haydi balığa..
O kadar Kaptanlığı balıkçılığın önüne geçmiş ki! Kimse sormamış şimdiye kadar balıkçılık anılarını.
1952 yılı. Ali Reis ve kardeşi Yusuf reis o zamanların büyük balıkçıları. Her ikisinin de üç çifteli kayığı var. Ali reis dümene oturur, üç kişi kürek çekerek balığa çıkarlar. Sonbaharda uskumrular sahillere gelir, burada kalırlar. Mart ayına doğru yumurtalarını bu sahillere bırakırlar.
Bir gün Ali Reis İzzet'e, "Oğlum bugün balığa beraber çıkacağız" der. Kendi sandalını İzzet'in motoruna bağlayarak Hasanağa koyuna giderler, ağları atarlar. Şansları iyidir. Ağlar uskumru doludur. Kış boyunca balıkçılığı birlikte yaparlar.
Böyle başlar birliktelikleri ve on yıl boyunca sürer.
Sonrasını şöyle anlatıyor İzzet Kaptan.
Eskiden kayıkhane vardı, adından da anlaşılacağı gibi balıkçıların kayıklarını bağladıkları, balıkçı ailelerinin oturdu bir yerdi. Tepeden dar bir yoldan inilerek gidilirdi. Bayırdan ancak at arabası inerdi. Evlerin önündeki dar toprak, yolun önü denizdi.
Ali Reis'in mağazasının yanında evi vardı. Kardeşi de yanındaydı. Üçlü, dörtlü 2 piyadesi ile büyük balıkçılarımızdandı. Benim de o zamanlar 8-10 metrelik motorum çalışıyordu.
Ali Reis Kayıkhaneye çınarın oraya dalyan kurardı. Dalyan demek üç direk arkaya, üç öne direk dikilir, dört köşe arsa gibi olur, ağlarla kaplı, öne kapı yapardı. İçine hamsi balığı atardı. Balıklar içine girince ortasına koyduğu direği alırlar, torik, tekir balıkları yakalanırdı. Deniz tertemizdi, içindeki yeşil marullar gözükürdü. Tekir balıklarını 3-4 kulaçta görürdük.
Torik balıkları Mayıs ayında Marmara'dan geçerler, 5-10 arası gezerler, 3-4 metre açıkta olurlardı. Direkteki adam onları görünce hemen dalyanın kapısını kapatırdı.
Birde yine CHP'nin olduğu yere kurduğu dalyanı vardı. Yusuf Reis bu tarafta, kendisi Kayıkhanede olurdu.
Mart ayından sonra yumurtalarını döken uskumrulara çiroz denir. Onlar yakalanır, akşam temizlenerek tuzlu suya bırakılır. Ertesi gün bu balıklar İstanbul'dan gelen Rum ve Ermeni kadınlar tarafından kuyruklarından asılarak kurutulur. Sonra selelerle İstanbul'a gönderilirmiş eskiden. Sonrasında da işlem aynıydı.
Oğlu İbrahim Reis karadaki işleri yapar, kazanda su kaynatır, balıkları içine atar, direklere asar kurutur, çiroz balıklarını İstanbul'a yollarlardı. Karnında havyar kalmazdı.
Ben İbrahim Reisle balığa çıkardım. Hasan Reis ile üç kardeştiler. 62-63 senelerinden tahmini 74 yılına kadar beraber çalıştık.
Mehmet Reis de, kardeşleri de, eski balıkçılar da, öldü. Senin yazdığın Sait Reis eşimin akrabasıydı. Hepsi de büyük ve iyi balıkçılardı, arkadaşlarımdı. Saysan çok balıkçı vardı.
Ali Reisin çiftesi ile Kumla'da uskumru, hamsi balığı çevirirdik. Benim motoru da piyadeler yorulmasın diye arkaya bağlardık. 51 senesinde kürekle geldiğim tekne ile çekiyordum piyadeleri. Sonra büyük motoru aldım.
Şeker dayının da piyadesi vardı. Oğlu Nizam balıkçıydı. Bir de Etçi kardeşler vardı. Onların da iki piyadesi bulunuyordu..
Balık çoktu, hamsi karaya vuruyordu. Gemlik sahilinde hamsi torba torba çıkardı, her taraf hamsiydi.
Yunus balıkları Kumla'da, Karacaali'de, Hasanağa'da, Harmankaya, Kavakaltı, Kurşunlu'da dolu olur, balığı katar önlerine getirirlerdi.
1978 senesinde Lazlardan 23 metre bir tekne aldım. Trabzon teknesi. Bu Lazlar İstanbul Sarıyer'de Mamatiler. 16 sene de onlarla boğazda Yeni Mahallede çalıştım. Büyük balıkçılardı, ortak iş yaptık.
Karadeniz İğne ada Bulgar hududu yanına giderdik. Orada tuttuğumuz balıklar torik, lüfer, kofana, uskumru pahalı balıklar. İğne adada iki ay kalırdık. Karaburun şimdi havaalanı oldu. 11 saatte giderdim. Karadeniz'de; Sakarya, Karasu, Ereğli, Zonguldak, Bartın deresi, Amasya, Sinop( Sinop'ta çok hamsi olur, orada hamsi çevirirdik)balıkçılık yaptık.
Anadolu yakasına balık geldiğinde haberimiz olurdu. Şile, Ağva, sahil köyleri , liman olan yerler yıllarca buralarda ağ attık İstanbullu Mematilerle.
Ondan sonra 23 metre tekneyi aldım. Yazın turistleri gezdiriyordum. Boyayıp, temizliyor, sezon açıldığı gün hemen denize açılıyordum. Balık sezonu ile benimde teknem ağlarla, sandıklarla dolardı. Sinop'tan haber gelir müşterilere anons yaparım "Yarın son günüm, gidiyorum "derdim. Bir daha iki ay Gemlik'e gelemezdim.
Anılar..
16 yıl boyunca çok anım oldu. Çok fırtınalar yedim, Allah'tan teknem Karadeniz'e dayanıklıydı. Tekneyi de çok güzel kullanırdım. Fırtınada liman bulana kadar epey sallanırdık.
Bir gün Ereğli açıklarında lüfer balığı olduğunu duydum. İstanbul Boğazı'ndan Ereğli'ye ortağımla geçtim. Ereğli açıklarında sahilden 4 mil açıkta, gece 10 sıralarında, lüfer ve kofana sürüsü bulduk. Lüferi çevirdik, ağlar balık doldu. Ortağım dedi ki; " Bu balığı sana yükleyelim. İstanbul'da balık yok, sen götür" dedi. 4 ton balık var, hem de iyi balık!!
Aşağı yukarı saat 1'e gelirken ambara balığı vurduk. Ambar balık doldu. Ben ambar kapağını kapadım. Ağaç tekne ambar su almazsa kolay batmaz, dalar çıkar. Ben iyice bir çiviledim kapağı. Daha güverteye balık vuracağız. Ayandon fırtınası çıkacak, işaret verdi. Daha 9 saat yol gideceğim. Zonguldak açıklarındayız daha. 23 ton ambarda, 2 ton güvertede balık var. Bana İyi yolculuklar diledi ortaklar, kalktım rotayı çizdim. İstanbul'da hava bozmaya başladı. Açıktan bir saat gittim, saat 3 e yaklaşıyor, 9'da İstanbul Azap kapı da olacağım ama dalgalar büyüdü. Bir gemi "Batıyorum "diye işaret fişeği atıyor,3 tayfa var içinde, görüyorum. Rusya'ya doğru gidiyor, Topkapı Gemisi olduğunu sonradan anladım. Hep görürdüm o gemiyi. Bir şey yapamadım ve battı. Brezilya'dan Ereğli Demir Çelik Fabrikasına yük yüklermiş.
Güverteye yüklediğimiz lüfer ve kofanalardan hiç biri kalmadı, dalgalar hepsini götürdü.
Karadeniz ile oyun olmaz!
Sonra balık para yapmamaya başladı. Bir kasa hamsi götürüyorduk, kasası 1-2 lira. İstavrit çevirmezdik satılmazdı.
Ondan sonra yoruldum. Ailemden çocuklarımdan uzak yıllar geçirdim. Balıkçılık yapmak istemedim.
Yolcu teknesi ile yazın Armutlu, İzmir arası yolcu da taşıdık. Marmaris'te ağaç tekne ile çalıştım. İzmir- Karşıyaka- Konak arası gidip geldim. 12 dakika sürerdi, gider gelirdik.
Gemlik Marmara denizinin en güzel körfezi, koyu. Burada ekseri çapari, olta balıkları iskelede tutulur. Bu koya balık geldiğinde durur.
Her yeri gezdim, burası gibi bir koy görmedim. Ben hem kaptanım, hem balıkçıyım. Aşağı yukarı hayatım burada geçti. Nereye gidersem gideyim her yerde bir marina var. Ufak balıkçılar motorları üzerinde uyuyorlar. Kayıkhaneye giderken görüyorum. Herkes sürat motoru bağlamış. Buranın acı tatlı günlerini gördüm.
Kayıkhanede arabamla giderken durdum, bir balıkçı beni tanıdı. " İzzet Kaptan ne bakıyorsun? "Dedi. "Eskileri hayal ediyorum" dedim.
Benim orada bir evim vardı eskiden. Teknemi demirlerdim. Gece yarısı olmuştu, bir gün beğenmedim havayı. Hava kıbleden çakıyor. Motoru zor aldım, Sunğipek'e bağladım. Deniz coştu, bütün tekneler gitti. Eğer böyle kıbleden lodos olursa bu teknelerden hiç biri kalmaz, hepsi parçalanır.
Ben isterim ki; güzel bir marina yapsınlar. Buradakiler amatör balıkçı. Büyük balıkçılar zaten para kazanıyor dışarılarda. Onlarında sorunları var ama, bari buradakilere numara versinler, içine çay ocağı koysunlar, bekçi koysunlar, ne hırsızlık, ne uğursuzluk olur.
Gemlik'te büyük balıkçı yok. En fazla 9-10 metre kayıklar. Burası da Marina değil, dalga kessin diye yapıldı. Marina dediğin planlı, programlı olur.
Ben göremesem de inşallah olur.
Bütün balıkçılar evlatlarımdır. Onları seviyorum ve selamlar gönderiyorum. Ben herkese hakkımı helal ediyorum, okuyan herkesten de helallik istiyorum.
ALİ REİS'DEN SÖZ AÇILMIŞKEN , GEMLİK'İN EN BÜYÜK BALIKÇISINI AKRABALARINA DA SORDUM.
ALİ REİS..
İzzet Toplu anlatıyor..
Soyadı kanunu çıktığında Balarısı Ahmet'in babası Gemlik'te hakimmiş. Karacaali köyünden Ali Reis amcamı 17 yaşında Çanakkale savaşına götürüyorlar.
Savaştan dönünce köye geliyor. Soyadı kanunu çıkıyor. Amcamın sülale 17-18 kişi. Toplanıp hakimin karşısına gidiyorlar. Hakim bakıyor kalabalık gelmişler. "Burada en toplu kişi olarak siz geldiniz, soyadınız TOPLU olsun" diyor..
Sunğipek açıldığında Atatürk açılışa gelmiş. O gelecek diye Gemlik'in üst düzey yöneticilerini heyecan sarıyor. "Bunu yapsa yapsa Ali Reis yapar" diyerek amcamı çağırıyorlar. "Ne yaparız, ne yediririz" diye soruyorlar. Amcam "Siz merak etmeyin, Paşam gelecekse ben hallederim" diyor.
Yelken kulübünün önü taşlık. Ali Reis oraya bir voli atıyor. Şansına da çok güzel balıklar yakalıyor ve afiyetle Paşaya sunuyorlar.
Ondan sonra orası "Atatürk Volisi" diye anılıyor.
Amcamlar, babamlar yıllarca ailemiz dalyancılık yaptı..
Mustafa ( Çakal)Toplu anlatıyor..
Ali Reis18 yaşındayken, onun amcası olan benim Süleyman dedem 33 yaşında. Dedem ve amcam buradan yayan İstanbul'a, İstanbul'dan da Çanakkale'ye redif taburuna katılmak için yayan giderler. Çünkü Marmara'da gemileri düşmanlar batırırmış.
Dedemi Atatürk'ün emrindeki birliğe, Ali Reisi de Nusret Mayın Gemisine vermişler motorcu olarak. Çanakkale'ye mayın döküyorlar.11 sene orda Askerlik yapıyor Ali Reis. 1913'den 1924'e kadar.
Bizim tarih öğretmeni Rafet Hanım bize 15 Mart için ödev verirdi. Gidin Ali Reis'ten hatıra dinleyin, bize anlatın derdi. Giderdik Kayıkhane'deki büyük eve. Ali Reis yengemden kibrit isterdi. Boğazı o kibritlerle çizerdi, kibrit taneleri ile gemileri koyardı.
Bu gemi Elizabeth, geldi mayına çarptı battı der, batan gemi olan kibritin kafasını koparıp anlatırdı. Sıra ile anlatırdı.
Gözü kapalı, duygulu anlatır, yengem çenesinden silerdi göz yaşlarını. Biz korkudan nefes alamazdık, heyecanla yazardık anlattıklarını. Cumhuriyetin ilanından sonra tezkere aldı.
Karacali köyüne geldi. Amca çocuğunu köyde bırakıyor. Hepsini alıp Gemlik'e getiriyor. Sülalemizin en büyüğü. Bir kardeşini okutuyor, onunda adı Mustafa Toplu, Askeri hastanede baş tabip oluyor.
O geldikten sonra Gemlik'te daha Yunanlılar var, Gemlik o zaman Balıkpazarı ve Kulaktaşı'ndan ibaret. 26 da Mübadele oluyor. Buradaki Yunanlılar oraya, oradaki Türkler buraya. Buradan giden Yunanlılar bütün aletleri, ağları, dalyanları, Kayıkhanedeki evleri bırakıyor, Ali Reis sahip çıkıyor. Balıkçı Reisi oluyor.
Bu arada benim dedem Süleyman Çanakkale'de gazi oluyor.
1916'da İstanbul 'a gelip, hiç Gemlik'e gelmeden Haydarpaşa'dan trene bindiriyorlar, doğru Bağdat'a, Bağdat'ta Tikrit şehrinde İngilizlerle çıkan harp de şehit düşüyor.
Şarkıcı Burak Kut'un dedesi Tikrit de komutanmış. Soyadı kanunu çıkınca Kut soyadını alıyor.
Ali Reis piyadelerle 5 çifte piyade kürek çekiyor, yani 10 kişi. Hamsi sardalye, uskumru tutuyorlar, burada balık yoksa kürekle Bandırma'ya, oradan İstanbul'a giderdi. Ağlar o zaman iplik, güneşte kurut, çürümesin diye, her gün işti.
Babam derdi ki; " Bir oturuşta bir palamut yemezsen, yarım paylık adamsın, Armutlu da 30 tane sardalye yemezsen, yarım paylık adamsın." Yani sürekli kürek çekiyorlar.
Balık memleketinde yazı yazıp da Balıkçıları yazmamak olmaz. İnşallah diğer balıkçılarımızı da anacağız.
Mekanları cennet olsun.
Emek ve değer vererek anılarını paylaşan herkese teşekkürler.
REYHAN ÇORUM.