Birisinin küçüklük fotoğraflarına bakmak,onun küçük ellerine dokunmayı mümkün kılar..

Birisinin küçüklük fotoğraflarına bakmak,onun küçük ellerine dokunmayı mümkün kılar..

Birisinin küçüklük fotoğraflarına bakmak,onun küçük ellerine dokunmayı mümkün kılar..

Birisinin küçüklük fotoğraflarına bakmak,onun küçük ellerine dokunmayı mümkün kılar..

Gerçekten de fotoğraflardı yolumuzu kesiştiren.

BUGÜN ve CUMA GÜNÜ, GÖNÜL CEYLAN BİLGİNER KONUĞUM.

Aramızda mesafeler var ama engel olmadı köşeme konuk olmasına.

Ben onun fotoğraflarına bakarken ;

O, hep eski fotoğraflara özlemle bakarak,Gönül'den sevgiler gönderdi,eski dostlarına ve çocukluğunun hiç unutamadığı Gemlik'ine..

Beni kırmadı ve bugün kaç yaşında olursa olsun küçücük elleri ve kocaman yüreği ile çocukluk anılarını yazarak gönderdi.

Hiç dokunmadan,noktası virgülüne, olduğu gibi aktaracağım sizlere..

"Anılarda Yaşarken Gemlik"grubunu sosyal medya da açmam; benim yaşantımın yeni bir dönüm noktası, başlangıcı oldu.Zaman zaman şikayet ederiz sanal ortamdan ,vaktimizi fazlası ile çalmasından ama ben hiç şikayet etmedim.Bu sayede çok şey öğrendim,aile dostlarımızı,akrabalarımı buldum,yeni yeni dostlar edindim ve "Gemlik Tarihini,Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği"nin de ,temel taşı oldu grup içindeki birlikteliğimiz..

Gönül hanım ile de yollarımız böyle kesişti.

İkimizde Gemlik'in eski tanınan ve sevilen ailelerinin torunlarıydık.Dedelerimiz hem iş arkadaşıydı,hemde ailelerimiz eski dosttu.Ortak anılar vardı,aynı dili konuşabiliyor,aynı şeyleri hissedebiliyorduk.

Dr Ziya Kaya Bey;

İsminin başındaki ünvanı doktorluğundan öte,milli bir kahramandır benim ve hizmetlerini bilen herkesin gözünde.Asla sağlıkçıları küçümsemiyorum.Zamanın şartlarında yaptıkları hizmet ,ancak ettikleri yemin aşkıyla olur,bir nevi vatan görevidir.

Ziya bey de ;doktorundan, sağlık memuru,eczacısına kadar her sağlık mensubu gibi, büyük yokluk ve sağlık sorunlarının,bulaşıcı hastalıkların bir hayli fazla olduğu bir zaman da,savaştan yeni çıkmış

 millete hizmet etmiştir.Saatlerce yayan yürürerek,eşekle köylere giderek ,yine aynı şekilde dönmüş ,yeri gelmiş ücret almamış,yazdığı ilaçların parasını kendi cebinden ödemiştir.Bunlar bilinen gerçeklerdir.Bu hizmetler asla unutulmaz.Yine bugün de sağlıkçılarımız canları pahasına nasıl ve ne şartlarla bir hastalıkla mücadele ediyorlar görüyoruz.Ve her birine minnettarız.

ÖLEN TÜM SAĞLIKÇILARIMIZI SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ.

Ziya bey'in bence en önemli özelliği cesaret ve vatan sevgisi.Hayatını okudum çok kez.Onda o cesareti,yürekliliği,insanları örgütleyerek yönetmeyi,dik duruşu,tanımasam da hissettim.O gerçek bir kahramandı,liderdi..

Bunun yanında kitaplar dolusu şiirler yazacak karar romantik bir şair,kendisine tedavi için gelen hastaları tanıyıp ihtiyacı olduğunu bilecek kadar dikkatli,dost olacak kadar mütevazi,ihtiyacı olanı kırmadan ücretsiz tedavi edecek kadar merhametli,yazdığı reçetenin kenarına bir işaret koyup gönderecek ve ilaçlarını bedava almasını sağlayacak kadar da hassastı.Sonra da gidip parasını ödeyecek kadar cömertti.Yani insandı her mevkisinden önce..

Bu nedenle de çok fazla dünya malına önem vermeyen biriydi.Zaten ömrü boyunca para biriktirmemişti.Dr ve Belediye Başkanı olduğu halde,serveti ile değil, çocuklarına bıraktığı şerefli ad ile anıldı ve öylede anılacak.

3 Aralık 1953 yılında Hakimiyet Gazetesinde köşesinde İsmet Bozdağ onun ölümüne;"Bir başka Dr gelir,Dr Ziya Kaya'nın hizmetini görür.Bir başka adam çıkar DP Başkanı olur.Bir başka vatandaş belirir,Belediye Başkanı olur,fakat Ziya Kaya kaybolmuştur"demiştir..

Elbette kaybolmayacak.Bir daha kolay kolay gelmez böyle yürekli ,adam gibi adamlar.Bu sözün altında büyük mana var.Bu sözün altında gidenlerden çok kalanlar için çok şeyler var..!

Gönül Hanım'ın anılarına geçmeden önce;

Kısaca bir özgeçmiş ile Dr.Ziya Kaya kimdir.?

İlköğrenimini Umurbey köyünde tamamlayarak,Bursa Sultaniyesi(Erkek lisesi),sonrasında Haydar Paşa Lisesi,oradan da 1912'de Tıbbiye'yi bitirerek mezuniyetinden sonra,ilk görev yeri Pazarköy(Orhangazi)Hükümet Tabipliği olmuştur.Kurtuluş savaşında Yüzbaşı olarak vatana hizmet etmiş olup;savaş yıllarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katılarak partisinin Bursa ve Gemlik'te örgütlenmesini üstlenmiştir.

1919 yılında "Memleket dahilinde fesat çıkarmak"la suçlanmış,Divan-ı Harp'te yargılanmıştır.Siyasi iktidar değişince salınmış,Bursa ve Gemlik'te bu kez de yine"Müdafa-i Hukuk Cemiyeti" nin örgütlenmesini üstlenmiştir. 25 Haziran 1920'de İngilizlerin Gemlik'e asker çıkarma girişimini engelleyen Kuva-yı Milliyeciler arasında bulunan Kaya, 6 Temmuz'da Gemlik işgal edilince mecburen Anadolu içlerine çekilerek Antalya'da hekim olarak görev yapmıştır.11 eylül 1922'de Gemlik'in Kurtuluşu  ile tekrar Gemlik'e dönerek siyasi çalışmalarda bulunmuş ve  Belediye Başkanı seçilerek bu görevi 1933 yılına kadar yürütmüştür.Uzun yıllar CHP İlçe Başkanlığı yaptıktan sonra 1945 yılı sonunda DP'ye geçerek partinin ilçe örgütünü kurmuş,tekrar Belediye Başkanı olmuş ve bu görevini 1953 yılına ölüm tarihine  kadar sürdürmüştür.Mezarı Umurbey Beyler mezarlığındadır.

Bir mahalle ve bir sokağa adı verilmiş,evi torunu Ziya Domaniç'in mülküyetindedir.Umarız Gemlik Belediyesi Ziya bey ile görüşmeleri tamamlayıp, evini Müze olarak Gemlik'e kazandırarak bu halk kahramanına sahip çıkar.

Gemlik,İznik,Orhangazi'de doktor olmadığı zamanlarda tek doktor olarak sıtma salgını ile mücadele etmiş,hemde vatanın kurtarılmasında öncülük etmiş büyüğümüzü tanımalı ve vefa borcumuzu yerine getirmeliyiz..

Büyüklerimden dinlediğim küçük bir anı da ben bırakmak istiyorum..

O doğduğu köy Umurbey'i çok severmiş.Dr Ziya Bey'in Belediye Başkanlığı zamanında, Dedem Ahmet Talat Çorum'da belediye de görevliymiş.Zaten aynı köyden iki iyi arkadaş.Babam doğmadan önce Ziya bey dedeme bir ricada bulunuyor ve"Ahmet ;benim hiç oğlum olmadı,çok istedim !eğer bir oğlun daha olursa adını UMURBEY koy" diyor.Dedem de arkadaşını kırmayarak üçüncü oğlunun adını UMURBEY koyuyor.Her ne kadar Umur olarak söylense de, nufus defterinde babamın adı böyle.Gönül hanıma bunu söylediğimde;çok şaşırdı ve dedesini küçükken kaybettiğini, bu dileğini bilmediğini ama oğlunun adını UMUR koyduğunu söyledi.Ve dedesinin arzusunu bilmeden yerine getirmiş olmaktan çok mutlu oldu..Zaten diğer erkek torun Ziya Bey'de dedesinin adını taşımakta.

Bence en büyük servet şerefli bir isimdir.Sağlıkla yaşasın ve yaşatsınlar.

GÖNÜL HANIMIN KALEMİNDEN;

Gemlik'te, hafızamda geriye gidebildiğim en eski anımdan başlarsam, dedem Dr. Ziya Kaya ile denize bakan çalışma odasındayız, 3 yaşlarındaydım, dedemin kucağında oturuyorum, önümüzde çalışma masası, sevildiğimi biliyorum, dedem masanın üstündeki kâsenin içinden bir kesmeşeker alıyor, bana veriyor, damağımda eriyen şeker tadı ile bana sunulan sevgi, dedem ile tek hatıram.

Birkaç ay sonra 1953 Aralık başı, Lüleburgaz'dayız, annemin ağlaması bitsin istiyorum, bitmiyor, bitsin istiyorum bitmiyor, dedemin öldüğünün bilincindeyim. Annem onun için ağlıyor, çok küçüktüm ama hatırlıyorum.

Dedem Dr. Ziya Kaya, Umurbeyli. İstiklal Savaşında aktif, sonraki yıllar Gemlik'te doktor ve sonra Belediye Başkanı. 1946 yılında, Demokrat Partinin kurucularından siyasi bir karakter ve ateşli bir siyasetçi, mücadeleci yapısı var. Annemin 14 yaşlarında olduğu 1946'da seçimler sırasında, eve baskılar, tehditler yapılıyor, gerginlikler yaşanıyor. Seçimin ertesinde, dedeme yapılan bu baskıları protesto eden ve o tarihte CHP ilçe başkanı Muhtar Alemdar Bey, parti başkanlığından istifa ediyor. Annemin anlattığı bir olaydır, o geceki sıkıntılı anılar.

Dr. Ziya Kaya, hekim olarak sabırlı ve fedakâr, siyasi olarak heyecanlı ve ateşli bir karakterdi, sevmediği bir lider konuşurken dedemin radyoyu pencereden fırlattığı bilinir. Her neyse, hekimliğine gelince, gece, dağ köylerine hastaya at sırtında giden, o yılların bütün cefasını gören ama hiç şikayet etmeyen bir yapısı olduğunu anneannem (Nerime Kaya) anlatırdı. Çalışma odasında sabahlayan, okuyan, yazan, şairdi aynı zamanda. Annesi, kızkardeşi, eşi ve kızı için yazdığı şiirlerde büyük hassasiyeti görülür.

Dedemin kız torunları olan bizler; Nerkis, Gül, Gönül ve Sema; kaybedilen bir erkek torundan sonra sıraya dizilmişiz, iki kız evlâdından dört kız torun. Söze dökmese de, bir erkek torun beklemiş ama kuzenim Ziya, kendisinin vefatından 22 saat sonra dünyaya gelmiş 1953.

Anneannem Üsküdar'da annesi Pakize Hanım ve üç erkek kardeşi ile yaşarken dedem aile aracılığı ile anneannemi görmeye gelir, ilk görüşmede, parmağındaki yüzüğünü çıkarıp anneanneme takar ve o anda nişanlanmış olurlar, ilk görüşte nişan tam da Dr. Ziya Kaya'ya uygun bir karar. Düğün dernek faslını bilmiyorum. Savaş yıllarıymış , sanırım çok sadedir. Ailece düğün dernekçi değilizdir, bizler de öyleyiz hâlâ.

Yaşamları İstanbul-Gemlik arasında geçmiş. Vapur yolculukları, Sus ve Marakas adında iki vapur varmış, onlarla gelip giderlermiş. Marakas daha sonra Bozburun'da batmış. Cumhuriyet yıllarında kıyafetler modernize olurken hanımlara da şapka takma teşvik edilmiş. Anneannem hiç sevmeden şapka taktığını anlatırdı. Modern bir kadındı ama şapkayı sevmezmiş aslında resimleri de var şapkalı, bulabilsem.

Gemlik'teki evimiz; ön cepheden her odasından deniz görünürdü. Bekâr Yokuşundaydı. Yan cephesinden üst kat balkonundan hem deniz, hem Samanlı Dağ silsilesi görünürdü. Ev ahşap yapılı, en alt katında dedemin muayenehanesi olan "taç oda" dediğimiz oda vardı. Aşağıda kara bir mahzen, kapısı iskele tarafına bakar, bize çok esrarlı gelen bir yerdi. Evin üç katı da kullanılırdı. Pencerelerde ahşap panjurlar olduğunu hatırlıyorum, bu panjurların arasına yarasalar girip çıkardı.

Dr.Ziya bey'in bir şiiri ile  bugün yazımıza dönmek üzere ara verelim..

Cuma günü buluşmak üzere hoşçakalın..

Reyhan Çorum..

Dr. Ziya Kaya'nın A. Hitler için yazdığı bir şiir:

DECCAL

Bir yalancı peygamberdi o

Bavyera dağlarından inmiş

Ve dünyayı iki milyar ayaklı eşşek yapıp

Üstüne binmiş

Çıngıraklı ejderdi o...

Emelleri bizide faşist yapmaktı oysaki biz,

Hürriyet uğruna taçlarmı parçalamadık,

Saltanatlarmı parçalamadık?

Bizki sınıf imtiyaz tanımayan,

İşçiyle işçi, çiftçiyle çiftçi

Ve halen, etnik müzede misafireten mukim ATATÜRK'ün çıraklarıydık

Kanarmıydık o masallara, o martavallara ?

                                                                        (1946)